( Bu Yazi Aleviyol dergisini düzenleyen Canlarimizdan alinmistir )
1. Hazirlik Süreci
a) Giris
Malatya’da meydana gelen olaylari degerlendirmeden önce, bu kentin siyasi ve inançsal yapisinin bilinmesinde yarar vardir. 1990 genel nüfus sayimina göre Malatya’nin nüfusu 702.055’dir. Kent nüfusunun yüzde 30’unu Alevi, yüzde 70’ini Sünni toplulugu olusturmaktadir. Alevilerin yogunlukta oldugu ilçeler Arguvan, Arapgir, Dogansehir, Akçadag, Hekimhan’dir. Yesilyurt ve Darende ilçelerinde ve köylerinde yerlesik Alevilerin sayisi azdir. Pütürge’de ise Alevilerin yerlesik oldugu yalnizca dört köy bulunmaktadir.
Malatya merkezinde Alevilerin yogun oldugu mahalleler, Basharik, Gürsel, Çavusoglu, Özalper (Samanharki), Çilesiz, Firat, Küçük Mustafapasa, Samanli, Ata, Asagibaglar’dir. Diger mahallelerde az sayida Alevi yerlesiktir.
Malatya’nin siyasi yapisinin zaman dilimi içinde önemli degisimler yasamis oldugunu görürüz. 1946’da çok partili döneme geçilmistir. Kurulan siyasi partilerden biri DP’dir. DP halka yapilan baskilarin ve yoksullugun karsisinda oldugunu belirterek özgürlüklerin savunuculugunu yapiyordu. Aleviler, Osmanli’dan beri horlanmislar, baski ve katliamlarla karsilasmislardir. DP’nin özgürlük söylemlerine inanan Aleviler, 1950, 1954 ve 1957 yillarinda yapilan milletvekili genel seçimlerinde oylarinin yaklasik olarak yüzde 70’ini DP’ye, kalanini da CHP’ye veriyorlardi. Sünni toplulugunun büyük çogunlugu (yüzde 70) ise, Ismet Inönü’ye tutkularindan dolayi oylarini CHP’ye veriyorlardi. 27 Mayis 1960 askeri darbesiyle DP kapatildi. 1961 Anayasasi hazirlandi. 1961 Anayasasi bazi yenilikler, temel hak ve özgürlüklere iliskin önemli düzenlemeler içeriyordu. Buna bagli olarak memurlar örgütlenmeye basladilar. Sivil örgütlerin içinde nicel ve nitel olarak en önemlisi, ögretmenlerin kurdugu TÖS’dü. TÖS’e üye ögretmenlerin tümüne yakini solcu ve demokratti. Köylerde genellikle TÖS üyesi ögretmenler çalisiyordu. Bu arada, demokrasi ve emek yanlisi TIP’in de yandaslari çogaliyordu.
1950’li onyil boyunca DP’ye oy veren Aleviler, bu kez sol partilere yöneldiler. 1965 milletvekili genel seçimlerinde Alevilerin çogunlugu CHP’ye, bir bölümü de TIP’e oy verdi. Önceki seçimlerde CHP’ye oy veren Sünni toplulugu, bu kez DP’nin devami olan AP’yi ve diger sag partileri desteklemeye yöneldi. Böylece Malatya’da siyasal yapilanmanin üzerinde bulundugu zemin sürekli degisiyordu.
1973 milletvekili genel seçimlerinde MSP, 29.139; AP, 20.224; MHP, 2.686 ve CHP, 64.442 oy almislardi. Görülecegi üzere, çalkantili yillarin baslarinda, siyasal Islâmcilarin agirlikli oldugu MSP kentte önemli ölçüde taban olusturmustu. Bu siyasal gelismeler sag-sol ayrisimini da birlikte getirdi. Sag siyasi iktidarlarin (1950’den günümüze sag partiler iktidardadir) destegiyle kurulan ve korunarak gelistirilen Komünizmle Mücadele Dernekleri, Ülkü Ocaklari, Akincilar Dernegi gibi sag dernekler güçlenirken; karsit sol örgütler de olusuyordu.
Bu ideolojik örgütlenmeler, giderek karsilikli çatismalara dönüstü. Sag örgütler, genellikle dini kullanarak karsitlarina saldiriyorlardi. Sol örgütler ise, “Demokrasi, esitlik ve özgürlük” söylemiyle taban olusturmaya çalisiyorlardi. Siyasal ayrisim körüklendikçe Aleviler sol partilere, özellikle CHP’ye blok halinde oy vermeye yöneldiler. 1977 milletvekili genel seçimlerinde CHP, 99.107; AP, 32.224; MSP, 38.516; MHP, 17.371 oy aldilar. 1
Bu seçimlerde MHP ve MSP’nin oylari büyük artis göstermistir. Türkiye genelinde sag siyasal iktidarlar tarafindan körüklenerek gelistirilen ideolojik ayrisimin yogunlastigi illerden biri Malatya’dir. Malatya’da Alevi-Sünni ayrisimi yaratmak amaciyla “Mum söndü” tiyatro getirerek Aleviler küçük düsürülmeye çalisildi. Nitekim Alevilerin bu oyuna tepkileri sert olmustu. Camilerde de Alevilere yönelik horlayici, suçlayici vaazlar veriliyordu. “Türk-Islam sentezi” dogrultusunda konferanslar, paneller düzenleniyor, irk ve inanç ayriligi körükleniyor, bu ayrimlar üzerinden saldirilar tertiplenmeye çalisiliyordu.
Gelismelerde, ABD’nin gönderdigi “Baris Gönüllüleri”nin de oldukça önemli etkileri oldugunu belirtmek gerekiyor. ABD, Sosyalist Blok’un gelismesini kendine yönelik bir tehdit olarak algilamis, bunun karsisinda da bazi ülkeleri öncü karakol olarak kullanmayi amaçlamisti. Türkiye, Sovyetler Birligi’yle karadan ve denizden komsuydu. Bu yüzden, Türkiye ABD için önemli bir ileri karakol islevi üstlenebilirdi, ancak bunun için Türkiye’nin Sovyet nüfuzuna girmesini önleyecek tedbirler almak gerekmekteydi. Türkiye’deki devrimci gelismeler ve örgütlenmeler, bu amaçla engellenmeye çalisildi. Devrimci ve demokrat kitle örgütlerinin karsisinda duracak irkçi-seriatçi örgütlenmelere yönelindi. Bununla da yetinmeyen ABD, özel yetistirilmis uzmanlarini Baris Gönüllüleri adiyla Türkiye’ye göndermeye basladi. Baris Gönüllülerinin, Türkiye’deki feodal, etnik ve mezhepsel (Alevi-Sünni, Kürt-Türk) ayrisimin yogun oldugu bölgelerde (Dogu, Iç ve Güneydogu Anadolu) çalismasi isteniyordu. Her türlü gereksinmeleri karsilanan Baris Gönüllüleri, istenilen bölgelerde görevlendirildiler.
Baris Gönüllüleri, Türkiye’de ne is yapacaklardi? Gelislerinin nedeni gerçekten baris için olamazdi, çünkü Türkiye’de o dönem iç savas yoktu. Eger baris istiyorlarsa öncelikle kendi ülkelerine baksinlardi. ABD’deki Kizilderililere yönelik baski ve soykirimina engel olsunlar, kendi ülkelerinde iç barisi saglasinlar, Vietnam’a ve Kore’ye asker gönderilmesini engellesinlerdi. Elbette, kendi ülkelerindeki olumsuzluklari görmezlikten gelerek Türkiye’de barisi sözümona saglamaya gelmelerinin altinda gizli bir amaç bulunmaktaydi. Dogu ve Güneydogu Anadolu’da feodal yapinin halen önemli ölçüde devam ettigini iyi bilen ABD, bu bölgelerdeki asiretler, inançsal topluluklar arasindaki çeliskileri saptamaya çalisiyordu.
Baris Gönüllülerinin bir bölümü Malatya’da çalismaya basladi. Öncelikle Alevilerle Sünnilerin iç içe yasadigi ve yogunlukta oldugu ilçelerde çalismayi yeglemislerdi. Baris Gönüllülerinin çalismalarindan kusku duyan Akçadag’in köylerinden bir grup (Süleyman Kirteke, Resoali Erdogdu, Köse Polat, Teslim Töre ve arkadaslari) ortak bildiriyle tepkilerini duyurmaya çalistilar, ama tutuklanarak cezaevine konuldular. Malatya Agir Ceza Mahkemesinde, 1969/158 nolu dosyayla yargilanan bu kisiler, daha sonra beraat ettiler. Malatya'daki gerici ve irkçi saldirilar, Baris Gönüllülerinin Malatya'da çalistiklari dönemde baslamisti. Böylece ideolojik ve inançsal ayrisim saldiriya dönüstü. Asagida, bu saldirilardan birkaç örnek, çesitli boyutlariyla ele alinacak.
b) Kemal Abbas Altunkas olayi (1968)
Kemal Abbas Altunkas, 27 Mayis 1960'da Tunceli'de Milli Egitim Müdürüdür. 27 Mayis 1960 askeri darbesi sonrasi Nevsehir'e ögretmen olarak atanir. Bir süre sonra Malatya Turan Emeksiz Lisesine edebiyat ögretmeni olarak gelir. Kemal Abbas, güzel siir okur, hos sohbetlidir. Nurculara karsi tepkiseldir ve tepkisini her ortamda çekincesiz göstermektedir. Malatya'da kisa sürede çevre edinir. En yakin arkadaslarindan biri, CHP Il yönetiminde bulunan Turan Akyol'dur.(Daha sonra MSP'den Malatya milletvekili seçildi.) Kemal Abbas, Turan Akyol'un babasina ait Firat Palas Oteli’nin bos bir odasinda özel ders vermeye baslar.
1967-68'de Malatya'da sag-sol ayrisimi keskinlesmeye, saldirilar yasanmaya baslar. Kemal Abbas, hem TÖS'ün üyesi, hem Tuncelili ve Alevi kökenlidir. Sag örgütler, Malatya'da Alevi-Sünni ayrisimini körüklemek için her yöntemi denemektedirler. Kemal Abbas'i hedefleyen bir plan hazirlanir. Kemal Abbas'in özel ders verdigi ögrenciler arasinda sag görüslü, Yakinca kasabasinda yoksul ve problemli bir ailenin çocugu olan Kenan Çirak da bulunmaktadir. Irkçi örgütler çikar karsiliginda Kenan Çirak'i piyon olarak seçerler. Kamuoyunu etkileyecek olayin senaryosu hazirlanir. 18.01.1968 günü aksamidir. Kemal Abbas, özel ders verdigi ögrencileri için otele gelir, ders notlarini alarak odasina çikar. Kenan Çirak da gelmistir. "Hocam kahve mi, çay mi içersiniz?" diye sorar. Kemal Abbas, "Sade bir kahve ve su getir" yanitini verir. Tepsi üzerinde kahve ve su gelir. Kemal Abbas, bir yandan kahvesini yudumlamakta, bir yandan da o günün ders konusunu anlatmaktadir. Kahve bitmistir, Kemal Abbas derin bir dalginligin içinde uyur gibidir. Bir süre sonra Kenan Çirak, Kemal Abbas'in kesik erkeklik organini elinde sallayarak disariya firlamis ve "Bana tecavüz etmek isterken uzvunu kestim..." diye sokakta bagirmaya baslamistir. Bunun üzerine otel katibi Kemal Abbas'in bulundugu odaya girer. Kemal Abbas, somyanin üstünde dalgin dalgin oturmaktadir; yere akan kan pihtilasmistir. Gel gör ki Kemal Abbas, aci duyduguna iliskin herhangi bir belirti vermedigi gibi, yerinden dahi kipirdamamistir.
Otel katibi karsilastigi acili olayi polise ve ailesine bildirir. Kisa bir süre içinde Kemal Abbas, Kayseri Tip Fakültesine yetistirilmek üzere karayoluyla yola çikarilir. dört saat sonra Kayseri Tip Fakültesine ulastirilir. Olayin üzerinden bes saat gibi uzun bir süre geçmistir. Bunca süreye karsin Kemal Abbas halen baygin ve gelismelerden habersizdir. Ilk müdahale sirasinda yapilan tahlil sonuçlarina göre, uyusturuldugu ve halen uyusturucunun etkisinin geçmedigini belirten rapor verilir. Kayseri’de, Istanbul'daki Tip Fakültelerinden birine acilen yetistirilmesi gerektigi söylendigi için, hemen karayoluyla Istanbul'a hareket edilir. Istanbul'da da, uyusturulduguna dair rapor verilir.
Firat Palas Oteli’nde meydana gelen olaydan 15-20 dakika sonra yüzlerce sag görüslü kisi hükümet binasinin önünde gösteri yapmaya baslamistir. Ayni anda, olayin ayrintilariyla yer aldigi sag görüslü Beydagi Gazetesi de mahallelerde, kahvelerde dagitilmaktadir. Oysa, Beydagi Gazetesinin matbaasinin makinesi eski tip, el dizgilidir. Böyle bir haberin elle dizgisinin yapilmasi için en azindan 5-6 saat zamana gereksinme vardi. Demek ki, hazirlanan senaryonun dogrultusunda haber çok önceden dizilerek hazirlanmistir.
Sag örgütler, olayi protesto etmek amaciyla bir miting düzenleme karari alir. Bu yönde hazirliklar sürerken; Alevilere ait ev ve isyerlerinin isaretlendigi görülür. Saldiri duyumunu alan Aleviler, güvenlikleri için belirli noktalarda nöbet tutmaya baslar. Malatya'nin cadde ve sokaklari insanlarla dolmustur. En ufak bir kiskirtma ve tartismanin yüzlerce insanin ölümüne neden olabilecegi bir gerginlik hüküm sürmektedir. Mitingin iptali için, Malatya Valiligine, Savciya, Basbakana, Cumhurbaskanina ve Içisleri Bakanina telgraflar çekilmeye, telefonlar edilmeye baslanir. Sehir merkezinde alinmis olan olaganüstü güvenlik önlemleri de artirilmistir. Valilik, mitingin güzergahini degistirerek sehir disina tasir. Bu gerginlik birkaç gün devam eder.
Malatya'da bu olumsuz gelismeler olurken; Milli Egitim Bakani, Kemal Abbas'i açiga alir. Kemal Abbas'in avukatlari, açiga alinmanin yanli bir sorusturmanin sonucu oldugunu ileri sürerek Danistay'a dava açarlar. Danistay 5. Dairesi, gerekli belgeleri degerlendirerek E:1969/2553, K:1970/1957 ve 05. 05. 1970'de, olayin tertip oldugunu belirtir ve açiga alinma kararini iptal eder.
Kemal Abbas'in davasi, güvenlik gerekçesiyle Samsun'a nakledilir. Samsun sorgu yargici, E:1969/22, K:1969/216 sayili ve 18. 11.1969 günlü karariyla olayin komplo olduguna karar verir. Daha sonra Samsun Agir Ceza Mahkemesinde görülen davada Kenan Çirak agir hapis cezasina çarptirilir.
c) Hekimhan Olayi (1968)
Hekimhan’in AP’li Belediye Baskani Ali Akyüz ile AP Ilçe Baskani ve Il Genel Meclisi Üyesi Turan Garipagaoglu'nun öncülük ettigi sagci militanlar, 15 Aralik 1968'de Hekimhan Lisesi'nde görevli sol görüslü ögretmenlere ve ögrencilere "vurun Alevilere, komünistlere" slogani esliginde, cop ve siselerle saldirirlar. Çok sayida ögrenci yaralanir. Lisede görevli 13 ögretmen, jandarmanin gözetiminde okuldan alinarak Malatya'ya götürülür. Daha sonra bu ögretmenlerden solcu ve Alevi olanlar kar-kis demeden degisik yerlere sürgün edilirler. Birçok ögrenci de okuldan uzaklastirilir.
d) 2 Subat Mitingi (1975)
Devlet destekli irkçi-seriatçi örgütlerin mensuplarinin, gözlerini kirpmadan karsitlarini öldürdügü yillardi 1970’ler. Bireysel saldirilar ve öldürmeler giderek toplu saldirilara dönüsüyordu. Yogunlasan fasist saldirilari kinamak, devlet yetkililerini uyarmak amaciyla Malatya'daki demokratik kitle örgütleri bir araya gelir ve "Fasizmi protesto” adiyla bir miting düzenleme karari alirlar. Gerekli yasal islemler tamamlanir ve izin alinir.
2 Subat 1975 günü Inönü Caddesi’nin üzerinde bulunan Kiz Meslek Lisesi'nin önünde on bin kisi toplandi. Yürüyüs sirasinda yolda katilanlarla yürüyüsçülerin sayisi 30 bine ulasmisti. Yürüyüs halindeki kitle, güzergah üzerindeki binalarda oturanlar tarafindan alkislaniyordu. Disiplinli, sessiz ve çok katilimli yürüyüs korteji Atatürk Aniti'nin önüne geldi. Saygi durusundan sonra dagilinacagi sirada, ortaya Ülkü Ocakli bir grup çikti. Tahrik edici slogan ve küfürlerle hakaret etmeye basladilar. Bu sirada emniyet güçleri
dagilmakta olan topluluga copla saldirarak miting alanini savas alanina dönüstürdüler. 22’si agir olmak üzere aralarinda kadin ve çocuklarin da oldugu yüzlerce kisi yaralandi. Saldiri sonrasi ülkücüler polisleri omuzlarina almis alkisliyorlardi.
Polislerin saldirisinda agir yaralananlar su isimlerden olusuyordu: Aziz Maho (ögretmen); Aziz Takçi (ögretmen), Ali Sahabettin Aktas (ilkögretim müfettisi), Ramazan Simsek (ögretmen), Seyho Kizildag (ögretmen), Yusuf Bayram (ögretmen), Hasan Dogan (ögretmen), Hüseyin Nacar (ögretmen), Hasan Sönmez (ögretmen), Hasan Çinar (ögretmen), Hüseyin Gökbulut (ögretmen). Selahattin Toy (halktan), Erdal Bozkurt (halktan), Mustafa Içöz (halktan), Yusuf Akdag (halktan), Hüseyin Özçelik (halktan), Mustafa Yilmaz (avukat), Mehmet Balarisi (köylü), Ilyas Zengin (köylü), Kemal Atalay (köylü), Ali Kaya (köylü).
e) 15-16 Subat olaylari (1975)
TÖB-DER, ögretmenlere yapilan baskilari, sürgünleri ve ögretmenlerin özlük sorunlarini görüsmek amaciyla 15 Subat 1975'de 57 ilde kapali salon toplantisi yapilmasini kararlastirir. Kapali salon toplantilarinin yasal kurallara uygun izinli yapilmasi da TÖB-DER’ce karara baglanir. Alinan kararlar, subelere bildirilir. TÖB-DER Malatya Subesi, bu karar dogrultusunda valilige basvurarak gerekli izni alir. Hazirliklara baslanir.
Devletin siyasi güçleriyle iyi iliskiler içinde olan ve her yerde taseron olarak kullanilan irkçi-seriatçi örgütler, TÖB-DER'in toplantilarini engellemek, olay çikarmak, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrisimi yaratmak amaciyla planlar hazirlamaya koyulur. Fasistlerin saldiri hazirliklariyla ilgili bilgiler ve haberler yaygilasinca; TÖB-DER Malatya Subesi yöneticileri, Malatya Barosu Baskani Turan Firat, CHP Il Baskani ve bazi duyarli kisiler, Vali Sadullah Verel'i ziyaret ederek duyumlarini, kaygilarini iletirler. Vali, "Ben on ayri kaynaktan bilgi topluyorum. Böyle bir saldirinin olacagina dair en ufak bilgi edinmedim. Böyle bir saldirinin olmasi düsünülemez. Devlet güçlüdür, her seyin üstesinden gelecektir" yanitini vermistir. Malatya Valisine ne gibi bilgilerin verildigi bilinmiyordu; ama TÖB-DER toplantisinin yapilacagi 15 Subat günü, fasistlerin kentin belirli semtlerinde toplanmaya basladigi görüldü. Toplananlar bir süre sonra saldiriya geçtiler. Saldirganlarin bir kolu, Elazig Caddesi üzerinde bulunan vali konagini sarar. Taslarla konagin camlarini yerle bir ederler. Valiye ve esine yakisiksiz sözler edilir. Vali Sadullah Verel ve esi, konagin balkonuna çikarak ellerinin basparmagini havaya kaldirir ve "Biz de Müslümaniz!" diye bagirirlar. Saldirganlar bu “itiraf”la yetinmez ve Vali ile esinin kelime-i sahadet getirmesini isterler. Bunun üzerine Vali ve esi "kelime-i sahadet" getirirler, hem de birkaç kez tekrarlayarak...
Saldirganlarin eylemlerinde kararli oldugu görülür. Oradan sehir merkezine dogru yürüyüse geçerler. Karsilarina çikan ve solcu bildiklerine ait olan isyerlerini yagmalarlar ve yakip yikarlar.
Saldirganlarin bir kolu, Belediye binasinin önüne toplanmistir. Bu grup, yürüyüse geçtikleri Fuzuli Caddesi üzerinde bulunan CHP Il binasina, bazi basin organlarinin bürolarina ve TÖB-DER binasina saldirirlar. Ayni cadde üstünde karakolu bulunan Toplum Polisi, barikat kurarak saldirinin yayginlasmasini engellemeye çalisiyordu.
Saldirganlarin baska bir kolu da, Samanpazari denilen meydanda toplanarak Cezmi Kartay Caddesi üzerinde bulunan Alevilere ait isyerlerini yagmalamaya, yakmaya yöneldi. Baska bir kol da PTT binasinin bulundugu yöne dogru yürüyüse geçti. Saldiri ancak aksama dogru askerlerin müdahalesiyle denetim altina alinabildi. Saldirinin birinci günü böyle noktalandi.
Saldiri, ikinci gün olan 16 Subat’ta, daha acimasiz ve daha yikiciydi. Birinci gün yagmalanan ve yakilan isyerlerinin sahipleri, zararlarini tespit etmeye, kirilan ve yikilan yerlerini onarmaya çalisiyorlardi. Saldirganlar da yeni bir saldirinin hazirligi için Belediye ve Samanpazari Meydaninda toplanmaya basladilar. Ortalikta polis görünmüyordu. Toplanan saldirganlar, yine kollara ayrilarak yürüyüse geçtiler. Önceden belirlenen solcu ve Alevilere ait isyerlerini yakmaya giristiler. Bir gün önce saldirma imkani bulamadiklari CHP ve TÖB-DER binasinin kapilarini, camlarini ve tüm esyalarini yerle bir ettiler. Saldiri giderek mala zarar vermekten cana zarar vermeye dönüsüyor, çatismalar ve yaralamalar görülmeye basliyordu. Iste ancak o zaman askeri birliklerden yardim istendi. Aksama dogru saldiri güçlükle denetim altina alinabildi. Iki günün bilançosu, bir ölü ve 29 agir olmak üzere 220 yaraliydi. Yaralananlarin çogunlugu Alevi ve sol görüslü isyeri sahipleriydi.
Taniklar anlatiyor
Hasan Bozkurt (isçi): "Saat 16 siralariydi, evime gidiyordum. Cezmi Kartay Caddesinde, karsidan gelen büyük bir kalabalikla karsilastim. ‘Kahrolsun Ecevit, komünist Ecevit, basbug Türkes’ diye bagiriyorlardi. Hizla geldiler, ben de bunlarin arasinda kaldim. Bu sirada karsi bir grup belirdi ve Cezmi Kartay Caddesi, birden bire cehenneme döndü...
Kalabaligin arasinda, simdi burada çiftçilik yapan eski AP Milletvekili Hamit Fendoglu'nu gördüm. MHP Il Baskani Serif Dursun'la birlikteydiler. Kavgalara bunlar da katildilar. Kalabaliktan bazi kisilerin elinde kurt resmi vardi.
“Ortalik makineli tabancalarin sesiyle yankilaniyordu. Çatismaya basladilar. Caddede korkunç bir kavga baslamisti. Tabanca mermileri ve taslar yagiyordu. Sopalar inip kalkiyordu. Bu sirada bir grup, Dogan Palas ve Tüccarlar Klubü Oteli'ne yöneldi. Sahipleri CHP'li olan bu oteller kisa zamanda tamamen tahrip edildi. Bir baska grup da TÖB-DER merkezi ile altinda bulunan bes dükkani ayni sekilde tahrip edip, içeride tas üstünde tas birakmamislardi. Beydagi, Halk Postasi ve Günes Gazetelerinin idarehaneleri de ayni akibete ugradi. Çogunu tanimiyordum. Ben Malatyaliyim, hemsehrilerimin çogunu tanirim. En azindan asinaligim vardir. Bu memlekette herkesin birbirine göz asinaligi vardir. Fakat, hadiseyi çikaranlarin çogunu tanimadim. Bunlar, herhalde Malatyali degillerdi. Baska yerlerden gelmislerdi..."
Cafer Erkul (35 yaslarinda gazete saticisi): “Bildiginiz gibi benim kulübem Is Bankasinin tam önünde, karsimda Ziraat Bankasi var; su kenardaki de Garanti Bankasi, PTT binasi da karsimda. Emniyetin en çok güvence altinda bulundurmasi gereken bir alan. Iste burada saldiriya ugradim. Ben Malatyasporluyum ve ayni zamanda CHP'liyim. Kulübemde Ecevit'in resimleri ve kitaplari vardi ve satiyordum. Saldiridan önce bana geldiler ve ‘Sen su kitap ve resimleri satma. Sana istedigin kadar para veririz’ dediler. ‘Ben inancimi parayla satacak adam degilim‘ dedim.
“Nihayet 15. 02. 1975 günü saat 13-14 siralarinda 06 plakali beyaz bir arabayla Dr. Muhittin Turgut, yaninda bulunan birkaç kisiyle geldi. Su kenarda durdular. Ben de yeni yemek getirtmistim, daha bir lokmasini agzima almadan kulübe tas ve sopalarla sallanmaya basladi. Kafama, sirtima biçaklar inip kalkiyordu. Kulübe dar oldugu için çikamiyordum. Tahrayla kapilari kirarak beni disari çikardilar. Elden ele verdiler. Tam 17 biçak yemisim. Nasil kurtuldugumu bilmiyorum. Bir uyandim ki Sigorta Hastanesinde serum veriliyor. Yanimdaki karyolada da anam yatiyordu. Anam benim öldügümü duyunca kriz geçirmis ve komaya girmisti.”
-Emniyet’te kimse yok muydu?
-Tek kisi olsaydi onlarin hepsini yakalardi. Kimse ortalikta yoktu.
-Zararin ne kadar?
-Biz 4-5 kardesiz. Çok fakiriz. 28 yillik emegimizi bu kulübeye yatirmistik. Daha o gün 3500 TL borç ederek Tekel’den sigara almistim ve satiyordum. Söyle böyle 28-30 bin lira kadar zararim oldu. Oldu degil yok oldum. Inan ki tek çivi dahi birakmamislar. Sigara, para, kitap, dergi ne varsa hepsini alip götürmüsler, yirtmislar.
Anlamadigim nokta, bunu Müslümanlik adina yapiyorlarmis. Müslümanlikta böyle talan, hirsizlik var mi ki? Kibris'taki EOKA'cilar dahi bunlardan merhametliydiler. Bunlarin gözleri dönmüstü, talanciydilar. Bir yanda Müslüman Türkiye diye bagirirlarken, diger yanda hirsizlik, talan, adam öldürmeye girisiyorlardi.
Ata Yildirim (50 yaslarinda berber): "Benim dükkanim Fuzuli Caddesinin üzerinde ve Hükümet Binasinin arkasindadir. Karsimda ve caddenin öbür kenarinda da Toplum Polisinin binasi var. Ayrica dükkanimin önünden bir yol da CHP binasina dogru gider. Yani dört yol agzindayim.
“Babam imamdi. Ben de uzun süre imamlik yaptim, sonra berber oldum. O saldiriyi görünce her seyimden utandim. Hiçbir din bu çapulculuga, tahribe ve ayricaliklara müsaade etmez. Bunlarin yaptiklarinin din ve insanlikla ilgisi yoktu. Gözleri dönmüstü, ne yaptiklarini bilmiyorlardi.
“Dükkanimda oturuyordum. 16. 02. 1975 günü saat 13 siralarinda Belediyenin önünde bir grup saldirgan bagirarak Fuzuli Caddesinden yukariya dogru (TÖB-DER Lokaline) yürümeye basladilar. Tam Toplum Polisinin binasi önüne gelince içlerinde birisi bagirarak ‘Önce su solcu CHP binasini tahrip edelim, sonra TÖB-DER'e gidelim’ dedi. Ve kalabalik, CHP binasinin, Beydagi, Halk Postasi ve Günes Gazetelerinin camlarini kirdiktan sonra geri döndü. Ayni polislerin yanindan geçerek TÖB-DER Lokaline dogru gittiler. Bu kalabalik içinde Pasa Camii'nin imami da vardi. Ve bagiriyordu. Hatta bir jandarma astsubayinin, durumu görünce polislere dönerek ‘Utanmiyor musunuz, bu nedir?’ diye bagirdigini duyduk, tabii polisler de duydu. CHP binasiyla Hükümetin arasi 29-30 metre bile yok.
“Gördüklerimi Malatya Milletvekillerine anlattim. Halki tahrik edenlerin basinda bazi imamlar geliyordu. Emniyet ve Vali tamamen göz yumuyordu. Yoksa 10-15 polis hepsini dagitabilirdi.“
Haydar Karagöz (20-25 yaslarinda, gazete saticisi): “Benim kulübem belediyenin bitisigindedir. 15 metre yukarimda Toplum Polisinin binasi ile 20 metre karsimda Hükümet binasi var. Saldirganlar, Belediyenin önünde toplandilar. Yani benim kulübemin bulundugu yerde toplandilar. Resmi ve sivil polisler buralarda geziniyorlardi. Saldirganlar, ‘Allahuekber, Müslüman Türkiye’ gibi sözler söylüyorlardi. Sanki sinema dagilmisti. Her biri bir tarafa dogru gitmeyi söylüyorlardi.
“Ben gazete saticisiyim. Kârima bakarim. Her gazeteyi, dergiyi sattigim için hep bana ‘Bu gazeteleri satmayacaksiniz’ diyorlardi. Aldiris etmiyordum. Iste bu yüzden ilk defa kulübeme saldirdilar. Ben kalabaligi görünce kulübeden çiktim. Biraz ileride durdum. Beni görmediler. Orada bulunan sivil polislerden bazilarinin, ‘Haydi su kulübeyi dagitin, kaçin...’ dedigini kulagimla duydum. Onlari taniyorum da... Saldirganlar, tüm sigaralari, dergileri, gazeteleri dagittilar. Kulübeyi yiktilar. Karsimdaki sinema reklamlarinin bulundugu yerleri kirdilar, parçaladilar. Oradan CHP'ye ve TÖB-DER'e dogru bagirarak gittiler. Hiç kimse mani olmuyordu.
“Halbuki 20-30 polis bunlari rahatlikla dagitabilir ve hatta hepsini Emniyete götürebilirdi. Çünkü çogunlugu çocuktu.
“Ben fakirim, bu kulübedeki gelirle geçiniyorum. Böyle insanlik olur mu? Onlar kim, ben kim? Hepimiz Türk'üz, Müslümaniz ve insaniz. Ama bunlar, bunlardan uzaktir. Polis hiç engel olmuyordu. Ne yapayim, zararim 7-8 bin liradir. Borç ederek yeniden kulübeyi yaptim...”
Adini söylemek istemeyen bir cami imami: "Kardesim, siz bir defa görüyorsunuz. Bunlar her gün camilerde bölücü konusmalar yapiyorlar. Sanki cami degil, bir parti binasi. Bunlari, Emniyet de, Vali de, ögretmen de ve halk da iyi biliyor, dinliyor. Müslümanlikta bölücülük yoktur. Talan yoktur. Dükkanin sahibi olmadigi halde tahrip ediyorlar ve mallarini götürüyorlar. Bu hirsizliktir, zorbaliktir. Elhamdülillah Müslümanlikta bunlar yasaktir. Affedilmeyen günahlardandir. Sonra Alevi kim, Sünni kim? Hepsi kardestirler. Cephede birlikte savasiyorlar, fabrikada birlikte çalisiyorlar, bu ayrim nedir? Çok ayiptir. Dine yakismaz. Ne bileyim, bu dünyadaki suçu hemen kanun vermelidir. Yoksa memlekete yaziktir. Camilere saldiracaklar demisler. Müslüman yalan söylemez. Düpedüz yalandir. Simdiye kadar camiye saldirma görmedim. Velev ki saldiracaklarini biliyorlardi, niye Emniyet’e haber vermeden halki toplayarak saldirganliga geçmislerdir. Yalandir kardesim yalandir...“
Süleyman Efe (Avukat): "Olayi açiklamadan önce derinlemesine incelemek ve degerlendirmek gerekiyor.
“Tarihimizi inceledigimizde görüyoruz ki, ileriye ve halka yönelik her girisim karsisinda mutlaka irtica olayinin varligina tanik olmaktayiz. Bilindigi gibi, ekonomik, politik, siyasal ve kültürel yönden geri kalmis toplumlarda halkin tüm emegi sömürücülerin ipotegine girmistir. Ellerinde yalniz inançlari kalmistir. Bunu da vermemek için canlarini vermektedirler. Iste halkin bu can alici noktasini iyi bilen ve degerlendiren sömürücü güçler; halki bu yönüyle tahrik ediyorlar.
“Ilericilere düsen en büyük sorumluluk; halki, bu etki alanindan çikarmaktir. Bu sorumluluk ödünsüz olarak demokratik yollarla yapilmalidir.
“Bu açidan olaya bakildiginda, dinin ne kadar sömürüldügü, sorumlularin kimlerden yana oldugu kendiliginden ortaya çikmaktadir.
“15. 02. 1975 günü evde oturuyordum. Evim Turan Emeksiz Caddesi üzerindedir. Disaridan gelen bagirti ve gürültüler duyduk. Çocuklarim pencereye kostular. ‘Baba, baba gel...’ diye heyecanla seslendiler. Pencereye gittim. Çok kalabalik bir grup, önlerinde ögrenci olduklari belli olan çocuklar vardi. Ellerinde degnekler vardi. 'Müslüman Türkiye, Allahuekber, ölüm...' gibi sesler çikariyorlardi. Bir seylerin oldugunu anladim. Yanimda yegenim Ibrahim vardi. Durumu ögrenmek için çarsiya gönderdim. Gitti geldi. Birçok isyerinin tahrip ve talan edildigini, bir kisinin yaralandigini söyledi.
“O gün TÖB-DER'in kapali salon toplantisi vardi. 'Acaba ögretmenlere bir seyler oldu mu?' diye ben de çiktim. Hükümetin arkasindan geçerek gitmek istedim. Hükümetin ve belediyenin arasi çok kalabalikti. Bagiriyorlardi. Polis azinliktaydi. Ses çikarmiyorlardi. TÖB-DER'e giden yolda polis barikat kurmustu ve kimseyi birakmiyordu. Oradan yazihaneye gittim. Yazihanem Mecidiye Is Haninin 4. katindaydi. Bitisiginde Samanpazari Alani vardir. Bu alan da hiç tanimadigim insanlarla doluydu. Tekbir getiriyorlardi. Oradan Cezmi Kartay Caddesindeki 50. Yil Kiraathanesine saldirdilar. Camlarini kirdilar, biraz sonra askeri birlik geldi. Birkaç saldirgan, yanina gittikleri bir üstegmenin ellerini öptüler. Sonra dagildilar...
“Daha sonra Tüccarlar Kulübüne gittim. Orada; Malatya Beden Egitim Bölge Müdürü Osman Çaglar oldugunu ögrendigim bir kisi, konusuyor ve olayi anlatiyordu. 'Bir grup kalabalik geldi, burada toplanti varmis dediler. Yok dedim. Içlerinde tanidigim sakalli ve hacca gitmis bir seyh vardi. Kendisine, bu iyi bir sey degildir dedim. O da, hayir, din için her sey yapilir dedi ve geri döndüler. Sehre dogru gittiler. Içlerinde Serif Dursun da vardi. Biraz ötede toplulugu durdurdu ve 'Ölüme hazir misiniz?' dedi. Onlar da 'evet' diyorlardi. 'Böylece gittiler...' diyorek anlatiyordu...
“Ertesi gün (16.02.1975) TÖB-DER'e gittim. Herkes üzücü olayi anlatiyordu. Bir aralik iki polisin geldigi ve TÖB-DER baskanini emniyete götürdügünü ve dönüsünde 'Emniyet Müdürünün emniyetini saglamayacagiz, lokalinizi bosaltiniz' dedigini anlatti. Ögretmenler dagilarak lokali bosalttilar.
“Ben de Cezmi Kartay Caddesindeki 50. Yil Kiraathanesine gittim. Biraz oturdum. Sonra kiraathanenin alt katindaki Kent Lokantasina inerek yemek yemeye gittim. Disarida oldukça kalabalik vardi ve bagiriyorlardi. Lokantada, Turan Emeksiz Lisesi Müdürü de vardi. Kalem sefi Hüseyin Özcan ile Mehmet Guguk ve Ali Zeynel adlarindaki ögretmenler de oradaydilar. Onlar da kalabaligi görünce sasirdilar. Ali telefonla valiligi aradi ve Valiyi evinde buldu. Durumu anlatti. Vali de 'Bir sey olmaz. Yürüyüs varmis, seyire gelmisler. Tedbir alinmistir' dedi. Daha sonra saldiri basladi. Camlar, kapilar kirilmaya baslandi. Korkuyla disari çikan isyeri sahiplerinin üstü polisçe araniyordu. Ben de, 'Ne oluyor, önce olayi yaratanlari önleyin' dedim. Bunun üzerine polisler üzerime atilarak coplarla vurmaya basladilar. Bir arabaya koydular. Her tarafim kan ve yara içindeydi. Hastaneye götürdüler. Doktorun yaninda da vurmaya baslayinca doktor ve bazi hemsireler engel oldular. Yaralarim sarildi. Eve döndüm. Kisacasi olay, önceden hazirlanmis ve bilinen bir seydi. Çünkü polis taraf tutuyordu. Ancak askeri birlikler gelince önlenebildi. Olay bir irtica hareketiydi.”
Mehmet Ali Yilmaz (65 yaslarinda, seyyar yumurta saticisi): "Ben seyyar yumurta saticisiyim. Geçimimi bununla sagliyorum. Cezmi Kartay Caddesindeyim. Saldiri basladi. Polis yoktu, olanlar da seyirciydi. Tekbir getiriyorlar, ilahiler okuyorlardi. Saçli, biyikli kimi görseler dövüyorlardi. Bu sirada dükkanlarin camlari kirildi. Ates açildi. Ortalik toz dumana döndü. Saldirganlardan biri bana ates etti. Sag kulagimin altindan bir kursun girdi ve dilimin bir kismini ve takma üst dislerimi parçalamak suretiyle disari çikti. Agzim kan içerisindeydi. Bu sirada bir grup beni yakalayarak ‘kelime-i sahadet’ getirmemi istedi. Ben de getirdim. Biraktilar. Ötede baska bir grup tuttu, yine ‘kelime-i sahadet’ getirmemi istediler. Sonra ‘yanlis okudu’ diyerek dövdüler.”
TÖB-DER’in Raporu
15-16 Subat 1975 olaylarini yasayarak tanik olan TÖB-DER Sube Yönetimi, ayrintili bir rapor hazirladi. Rapor, Malatya Valisi’ne, Içisleri Bakanligi’na ve Milli Egitim Bakanlgi’na gönderildi. Raporun bazi bölümleri söyle:
Saldirinin birinci günü: “TÖB-DER Malatya Subesinin düzenledigi kapali salon toplantisinin saatleri yaklasirken, toplantiya katilacak ögretmenler gelmeye basladi. Diger yanda irtica ve saldiri olayina katilacaklar da sabahin erken saatlerinde Malatya’ya akin ediyorlardi. Ilk grup (40-60 kadar kisi) Akpinar Semtinin Samanpazari Alaninda ellerindeki sopalarla, demir çubuklarla ilahiler okuyarak toplaniyorlardi. Önlerinde Serif Dursun bulunuyordu. Giderek kalabalik büyüdü. Hamit Fendoglu (Hamido) ve Dr. Muhittin Turgut da katilarak omuzlara alindilar. Saat 10.00 siralariydi. Ellerinde bulunan basi çivili coplar, demir çubuklar, tahralar gibi saldiri gereçlerini havaya kaldirarak ilahiler söyleyip Kelime-i Sahadet getiriyorlar, Allahuekber, Müslüman Türkiye, Seriat Isteriz, Komünistlere Ölüm, Cihad gibi sloganlarla tansiyonu yükseltiyorlardi. Saldiri olaylarinin açiklamasina geçmeden bu tahrikçi baslarinin durumuna deginmekte yarar görüyoruz.
* Hamit Fendoglu (Hamido): Demokrat Partili olup, 27 Mayis darbesiyle Yassiada’ya götürülmüs, cezaya çarptirilmistir. Daha sonra 1965-1969 yillari arasinda AP Malatya Milletvekili seçilmis, Meclis’te Tabii Senatör Sitki Ulay’in kulagini isirarak yaralamis, 1973 seçimlerinde DP Milletvekili adayi olmussa da seçilememistir.
* Haci Serif Dursun: Büyük Dogucu’lardandir. 1951 yilinda Malatya’da Gazeteci Ahmet Emin Yalman’a yapilan suikasta, 1971’de Kirikhan’da 3 kisinin ölümüyle sonuçlanan kanli olaya karismistir, MHP’lidir.
* Dr. Muhittin Turgut: Malatya’daki Dogu Özel Hastanesinin sahibi olup, Hastanenin her tarafi Bozkurt resimleriyle donatilmistir. MHP’lidir.
Hamido ve Serif Dursun, Malatya’nin merkezine bagli 15-20 köyün birlesmesinden olusan Izollu Asiretinin ileri gelenlerindendir. Bu asirete egemendirler. Saldiriya katilanlarin büyük çogunlugu bu asirettendir. Digerleri Elazig’in Palu ve Baskil ilçesinden getirilmistir. Malatya’nin diger ilçelerinden de katilanlar vardir.
Buraya kadar yapilan açiklamalardan akla söyle bir soru gelebilir. “Peki polis hiç bunlari önceden sezinlemedi mi, toplanirken görmedi mi?”
Saldirganlarin toplandigi yerin 100 metre uzaginda Merkez Polis Karakolu, 50 metre dogusunda Toplum Polisinin binasi, 30 metre güneyinde Hükümet binasi (Hükümet binasinda Vali, Jandarma Il Komutani, Savci ve Emniyet Müdürü) bulunmaktadir. Toplandiklari yer, sehrin ana caddesinin üzeri olup, merkezi yerdir.
Toplanti saati yaklasmaktadir. ‘Allahuekber’ sesleri Malatya’yi çinlatiyordu. Gittikçe çogalan saldirganlar, kollara ayrilarak yagmalamaya, tahrip etmeye ve yakmaya basladilar. Malatya Emniyeti, TÖB-DER’in bulundugu Fuzûli Caddesinin giris-çikis yollarinda barikat kurarak saldirganlarin gelislerini önlemeye çalistilar. Bir polis ekibi de TÖB-DER Lokali önünde görev almisti. Bir ara Emniyet 2. Sube sefi, TÖB-DER’e geldi. ‘Toplantinizi ya öne alin, yahut iptal ediniz. Güvenligi saglamamiz zorlasiyor. Cezmi Kartay Caddesi curcunaya döndü’ diyordu. Diyordu ama, paneli öne almanin veya iptal etmenin önemi kalmamisti. Çünkü her taraf sarilmisti. Samanpazari, Belediye önündeki alanda toplanan saldirganlar, tahralarini, nacaklarini, çivi basli sopalarini, demir çubuklarini havaya kaldirarak ‘Seriat isteriz, Müslüman Türkiye, Komünistlere ölüm, cihad’ gibi sloganlarla bagiriyorlardi. Saldiri ve tahribat baslatilmisti. Saldirganlarin bir kolu, Cezmi Kartay Caddesine dogru harekete geçmis, 50. Yil Kahvesine saldirarak tüm camlarini kirmislardi. Bu cadde üzerinde ve Alevilere ait birçok isyeri tahrip edilerek yakilmisti.
Saldirganlarin diger bir kolu, Kisla Caddesinde ayni sloganlarla saldirilarini sürdürüyorlardi. Vali konaginin camlarini da kirmislardi. Vali ve esi disari çikarak ‘Biz de Müslümaniz’ diye sahadet parmaklarini havaya kaldirarak kelime-i sahadet getirmislerdir.
Saldirganlarin baska bir kolu, Istasyon Caddesinden Sitmapinar Semtine dogru saldirilarini sürdürüyorlardi. Is Bankasi önünde Cafer Erkul’a ait gazete kulübesine saldirarak tahrip etmisler. Cafer Erkul’u da agir biçimde yaralamislardir. Sitmapinarinda Dursun Erkul’a ait gazete bayii tahrip edilmis ve yakilmis, sahibi feci sekilde dövülmüstür.
Keza hükümet binasinin bitisigi ve toplum polisi binasinin önündeki sinema reklamlarinin yerleri tamamen tahrip edilmis. Ayni yerde Haydar Karagöz’e ait gazete kulübesi de tahrip edilerek dagitilmistir. Böylece saldirinin birinci günü 9 kisi yaralanmis, 7 isyeri tahrip edilerek yakilmistir.
Saldirinin ikinci günü: “16.02.1975 günü ‘Nasil olsa Emniyet kuvvetleri durumu kontrolleri altina aldi ve artik bir seyler olmaz’ düsüncesiyle herkes sehir merkezine geliyor, isyerlerini kontrol ediyordu. Halki köylerden toplayip getiren tahrikçiler ise, amaçlarini yeterince gerçeklestirmemislerdi. Çünkü TÖB-DER ve Alevilerin birçok isyeri hala sapasaglam duruyordu. Bu amaçlarini gerçeklestirmek için uzak yerlerden, köylerden getirdikleri saldirganlari birakmadan evlerinde, çesitli yerlerde konuk ederek saklamislardir.
16.02.1975 Pazar günü erken saatlerde (saat 10.00) belediyenin önündeki alanda, bir gün önce kullandiklari saldiri araç ve gereçleriyle toplaniyorlardi. Belediye ile hükümet binasinin arasi 20-30 metre ya var, ya yoktur.
Ögretmenler kendi lokallerinde gelismelerden habersiz oturuyorlardi. Saat 12.00 siralarinda iki sivil polis geldi, Sube Baskani Tuncay Ünlü ile TÖB-DER Bölge Temsilcisi H. Nedim Sahhüseyinoglu’nun Emniyet Müdürlügü’nce çagrildigini söylediler. Her iki yönetici birlikte Emniyet Müdürlügüne gitti. Hükümet binasinin önüne gittiklerinde, tahrikçi ve saldirgan bir grubun toplanip bekledigini görmüslerdir. Polis ise, hükümet önünde bekliyordu. Emniyet Müdürü, ‘Hocam, sizden rica ediyorum, sizler dünkü olaylara karsi bir yürüyüs düsünüyormussunuz. Bu nedenle karsi grup yeniden toplanmis. Bir olay çikarilmamasi için lokalinizi bosaltarak dagiliniz. Yoksa çikacak herhangi bir olayda koruma gücümüz olmayacaktir’ dedi.
Emniyete giden yöneticilerimiz ise, ‘Bizim yürüyüsümüz yoktur, böyle bir seyi düsünen tek üyemiz dahi yoktur. Uydurmadir. Ancak emniyet bizi korumakta güçsüzse, müsaade buyurun biz kendi güvenligimizi kendimiz alalim’ yanitini vermistir.
-Biliyorum sizin yürüyüsünüz olmadigini, ama halki öyle kandirmislar. Olayi görüsüyoruz, önlememiz zordur, lütfen dagiliniz...
-Ama onlar iki gündür yasadisi toplaniyorlar. Suç isliyorlar. Dagilmasi gerekenler onlardir. Biz lokalimizde oturuyoruz.
Karsilikli tartismalardan sonra anlasildigi kadariyla bir oyun düzenlenmis. Bu oyunda hem saldiriya ugramamizi, hem de suçlu duruma düsmemizi istiyorlardi. Yönetim Kurulumuz ve avukatlarimiz birlikte olayi degerlendirdi. En uygun çözümün TÖB-DER’i bosaltmak oldugu kanaatine vardik ve lokalimiz bosalttik...
Eger emniyet kuvvetleri (polis) içtenlikle ve yansiz davransaydi, saldirganlar ilk anda ve hiçbir güçlükle karsilasmadan dagitilabilirlerdi. Müdahale edilmemesi, saldirganlari daha da cesaretlendirmistir.
Saldirinin ikinci günü, ayni topluluk ilahilerle ve bir gün önceki sloganlarla saptadiklari semtlere dogru harekete geçti.
Önce sinema reklamlari (bir gün önce tahrip edilmisti, yeniden .yapmislardi) yeniden tahrip edilerek parçalandi. Oradan CHP binasina, gazetelerin bulundugu bürolara saldirdilar. Bürolari tamamen tahrip ederek yaktilar. Sonra TÖB-DER’in lokaline saldirdilar. Lokalin tüm kapilari, pencereleri, içindeki esyalari tahrip edildi, yakildi. Altta bulunan 3-4 dükkan da camlari tahrip edilerek yagmalandi.
Baska bir kol da Istasyon Caddesinden hareketle, bu cadde üzerindeki Malatya Basin Galerisi ve gazete basbayii gibi birçok isyerini tahrip etmistir. Diger bir kol da Kisla Caddesi üzerinde bulunan ve içki satan birçok dükkanin camlarini kirmistir.
Keza bir gün önce tahrip edilen ve hemen camlari takilan 50. Yil Kiraathanesine yeniden saldirarak tüm camlarini, esyalarini tahrip ettiler.
Sokaklarda rastladiklari solcu ve saçi uzun, biyiklari kaba olanlara da feci sekilde iskence etmislerdir. Bu sirada saçi uzun olan bir genci döverek öldürdüler. Avukat Süleyman Efe de ayni biçimde dövülerek agir yaralanmistir. Süleyman Efe’yi dövenler polistir.
Böylece iki gün süren saldirinin bilançosu, 60 isyerinin tahrip edilmesi, yüzlerce insanin yaralanmasi, bir ölü ve yakilan Malatyadir.
Polis, olanlari engelleyecegi yerde, isyerlerini korumak zorunda kalmis olanlari, lokantada yemek yiyenleri, kahvede oturanlari toplayarak gözaltina aldi...
Basinda 15 - 16 Subat olaylari
Cumhuriyet (16. 2. 1975): “Malatya’da TÖB-DER’in toplantisini protesto için 2000 kisi yürüyüse geçmis, bu arada Vali Lojmanini tasa tutmuslardir. Saldirganlar daha sonra sol egilimli kisilere ait bazi isyerlerini ve gazete bayilerini tahrip etmislerdir.”
Cumhuriyet (16. 2. 1975): “Malatya’da bir çatisma oldu, bir kisi öldü. TÖB-DER’in önceki gün yapilan toplantisindan sonra baslayan olaylar dün büyümüs, ‘Müslüman Türkiye’ diye bagirarak tekbir getiren sagci bir grup, solcu diye taninan kisilerin isyerleri ile CHP ve TÖB-DER merkezlerini taslamislardir. Malatya sokaklarinda ‘Komünist avina’ çiktiklarini ilân eden bazi sagcilarin kanli saldirilari polisin yetersiz kalmasi karsisinda askeri birliklerce süngü takarak önlenebilmistir...
“Samanpazari mevkiinde önceki gün toplanarak, ellerinde Türk Bayragi oldugu halde halki kiskirtan grubun baslarinda AP Eski Malatya Milletvekili Hamit Fendoglu ile Serif Dursun’un bulundugu ve tüm olaylarin bunlarin direktifiyle baslayip, genisleyerek kanli bir biçime dönüstügü...
“Sagcilar, sehirde giristikleri güya ‘Komünist avi’nda uzun saçli gençleri toplayarak dövmüslerdir. TÖB-DER üyesi ögretmenler sokak aralarinda feci sekilde dövülmüslerdir.”
Oktay Akbal’in yazisi, Cumhuriyet (19. 2. 1975): “Pazar günü yurdun birçok ilinde yapilan TÖB-DER kapali salon toplantilari gözünü kan bürümüs daha dogrusu bürütülmüs insanlar tarafindan baskina ugradi. Izin alinmisti, kapali salon toplantisi yapmak için. Fasist örgütler günlerce önceden hazirliklarini yapmislar, bu toplantilari kurmak için... Açik bir gerçek bu. Bir Istanbul gazetesinde çikan yazilarla daha da belirginlesen bu islerin ardinda kimin, kimilerin bulundugunu gözler önüne seren bir gerçek... CHP Genel Merkezinden yapilan bir açiklamaya göre, bu gazete birkaç gün önce söyle yazilar yayinlamistir: ‘Kavgayi halki yaniltici mekanlarda ve sartlarda yapmak yerine, halkin içinde, cesur, daha iyi görecegi yerde yürütmeliyiz. Bir Taksim hadisesi halkin kurallarin niyeti ve eylemi hakkinda tam ve kesin fikir sahibi olmasina neden olmustur. Tarihi bir pazar gününün hatirasi üç solcu eskiyanin Taksim civarindan bile korkarak geçmesini sagladi.’ “’
Ergün Göze, Tercüman (21.02.1975): “Böylece TÖB-DER, Türk Ögretmenine, Türk Milletine, Türk Gençligine tamamen ters düsmüstür. TÖB-DER, bugüne kadar Türk Ögretmenine yapilan en büyük kötülügü yapmis. Onu Stalin’le bir hizada görmüstür. Sayin Ecevit de “Her ne kadar TÖB-DER’i tasvip etmemekle beraber fasizan baskilardan söz ettigini” söylemekle partisini Stalin’le ayni noktaya getirmis bulunmaktadir.”
Alpaslan Türkes’in basin açiklamasi, Tercüman (23. 2. 1975): “Türk Milliyetçiligi herkesten önce ve herkesten çok sömürüye karsidir. Emperyalizmin kökünü kaziyacagiz. Adana’da isçi Hüseyin’in öldürülmesinden de bizi mesul tutan Ecevit’e hatirlatirim. Eger biz öldürmeye niyetli olsak, isçi Hüseyin’e sira ne zaman gelir düsünmesi gerekir... Halkin en mesru tepki hakkini kullanmasini devlete isyan diye jurnallamaktan utanmayan adamin kisiligine bakin... Ve olaylarin devlete karsi degil, sadece TÖB-DER’e karsi oldugunu görmemezlikten gelmektir.”
Hürriyet (18. 02. 1975): “Malatya’da Pazar günü çikan olaylar sirasinda sagci olduklari öne sürülen eli sopali topluluk 300 isyerini tahrip etmislerdir. Iki kisinin öldürülmesi ve 100 kisinin yaralanmasindan sonra, askeri birliklerin müdahalesiyle güçlükle bastirabilen olaydan sonra 224 kisi gözaltina alinmistir.”
Milliyet (16. 02. 1975): “Malatya’da, saat 11.00’de ellerinde özel olarak yapilmis sopalar oldugu halde yürüyüse geçen bir grup, vilayet önünde ‘Yasasin Müslüman Türkiye, Kahrolsun Komünizm’ diye bagirmislar. Yürüyüsçüler sol yayinlar sattigi ileri sürülen Cafer Erkul’un satis barakasini tahrip etmislerdir. Sinema afislerinin asili bulundugu camekânlari parçalamislardir. Bir içkili lokanta, üç kahve ve iki kitabevi tas yagmuruna tutularak camlari kirilmis... olaylarda 18 kisi yaralanmis, ikindi ezaninin okunmasiyla yürüyüsçülerin büyük bir bölümü camilere girmislerdir.”
Deniz Baykal’in Meclis’te yaptigi konusma, Milliyet (18. 2. 1975): “Cephelesme hareketiyle birlikte, Ülkü Ocaklari Dernegi saldirgan bir politika içinde girdi. Sag terörizm dönemi basladi. Hükümet süratle açiklamalidir. Adana’daki isçiyi öldürenler, afis asan genci üç yerinden vuranlar, Sahin Aydin’i, Kerim Yaman’i öldürenler, TÖB-DER toplantilarini basarak isyan yaratanlar kimlerdir? Bunlarin siyasal nitelikleri nedir? Bütün bu olaylarda yer alanlarin ayni siyasal kampta yetistirilmis olmalari basit bir rastlanti midir? Bu olaylarin sorumlulari kimlerdir? Tetigi çeken parmaklar mi, yoksa o parmaklara hükmedenler mi? Hükümetin suçlu ile hakli karsisinda tarafsiz kalmaya çalismasini anlamak mümkün degildir.”
Olayin hukuki boyutu ve sonucu
Olaylar denetim altina alindiktan sonra 400 kisi gözaltinda alindi. Gözaltina alinanlarin yüzde 90’ini, isyerleri saldiriya ugrayanlar ile TÖB-DER Sube Yöneticileri, Malatya Yüksek Ögretim Dernegi’nin ve Devrimci Gençlik Birligi’nin yöneticileri olusturuyordu. Binlerce saldirgandan yalnizca 40 kadar kisi gözaltina alinmisti.
Resmi yetkililerin anlatimlarina göre, saldiri TÖB-DER’e yönelikmis. 57 il merkezinde kapali salon toplantisi düzenlemis olan TÖB-DER’in toplantisi yasal izinlidir. Saldiri ise Alevilerin yogun oldugu (Malatya, Erzincan, Adiyaman, Amasya, Tokat, Turhal, Elazig vb.) bölgelere yönelikti. Alevilere ait isyerleri tahrip edilmisti. Eger saldiri TÖB-DER’e yönelikse, Alevilere ve solculara ait isyerlerini niye yagmalayarak tahrip etmislerdir? Alevilerin ve solcularin isyerlerini önceden kim belirleyerek isaretlemistir? TÖB-DER’in konusmalarinin sonucu halkin tahrik oldugu söylendi. Oysa TÖB-DER’in toplantilari kapali salonlarda yapiliyordu. Görüntü ve ses disariya verilmiyordu. Kaldi ki, daha toplantilar baslamadan saatler öncesinden saldiri baslatilmisti. Bu ve benzeri sorular yanitlandiginda saldirinin perde arkasi ortaya çikacaktir. Kim ne zaman yanitlayacaktir?
Olay sonrasi Içisleri Bakani Mukadder Öztekin, Jandarma Genel Komutani Org. Orhan Yigit ve Emniyet Genel Müdürü Celal Öztüfekçi beraberlerindeki heyetle Malatya’ya geldiler. Bu yetkililer, Malatya Emniyetinin önceden belirledigi kisilerle görüstürüldüler. Saldiriya ugrayan, isyerleri tahrip edilenler dinlenilmedi, görüsülmedi...
Adana DGM’nin üç savcisi, olaylari sorusturmak üzere Malatya’ya geldi. Gözaltinda bulunanlarin ifadeleri alindi. Saldiriya ugrayanlarla saldirganlar ayrimi yapilmadan; sanki birlikte saldiri düzenlenmis gibi, savcilar ortak dava açilmasina karar vermislerdir. Olaylarin basladigindan beri saldirganlar korunuyordu. Kimi polislerin olay sirasinda yakaladiklari, gözaltina alinmadan birakilmislardi. Ortada ölen ve yaralanan insanlar ile tahrip edilmis isyerleri bulunmaktadir. Bunlar için de bir suçlu bulunmaliydi. Ama emniyetin yanli tutumu nedeniyle gerçek suçlular ortalikta yoklardi. DGM’nin savcilari da bu dogrultuda yürüttükleri sorusturmanin sonunda dengeyi saglamak amaciyla hareket ettiler ve saldirganlardan kaç kisi tutuklanmissa; saldiriya ugrayanlardan da o kadar kisi tutuklandi.
Tutuklananlar: Saldiriya ugrayanlar: Tuncay Ünlü (TÖB-DER Sube Baskani), Kasim Demir (TÖB-DER Yöneticisi), Mehmet Hatip Özer (TÖB-DER Yöneticisi), Aziz Maho (TÖB-DER Yöneticisi), Haluk Türksen (TÖB-DER Yöneticisi), Veli Yilmaz (TÖB-DER Üyesi), H. Nedim Sahhüseyinoglu (TÖB-DER Üyesi, Bölge Temsilcisi), Nevzat Yildirim (TÖB-DER Üyesi), Kemal Kirlangiç (TÖB-DER Üyesi), Murtaza Akgül (TÖB-DER Üyesi), Ihsan Pektas (Sol görüslü), Nurettin Eren (Sol görüslü), Ali Ari (sol görüslü), Hadi Kepenç (Sol görüslü), Cemalettin Dogan (Sol görüslü), Adem Özcan (Sol görüslü), Orhan Apaydin (Gazeteci), Ünal Nebioglu (CHP’li), Talat Ertuna (Sol görüslü isçi), Ömer Kral (Sol görüslü ögrenci), Ismet Günay (Sol görüslü), Riza Karaca (Sol görüslü, isyeri tahrip edilen), Hasan Karaca (Sol görüslü, isyeri tahrip edilen), Cemil Çimen (Sol görüslü, isyeri tahrip edilen), Hüseyin Bezek (Sol görüslü).
Saldirganlar: Orhan Menekse, Yasar Bozkurt, Recep Mesut Samanli, Ekrem Berber, Ihsan Memis, Serif Dursun, Hamit Fendoglu, Timurtas Uçar, Muhittin Turgut, Abdullah Yilmaz, Zeki Öz, Ramazan Temur, Mehmet Ali Diri, Hüseyin Sen, Aziz Moran, Haci Dogru, Mehmet Polaloglu, Ali Ercan, Abuzer Karagöz, Nail Çelebi, Temur Altinkaya, Yusuf Kantiya, Hasim Karaaslan, Hüseyin Çekin, Bedri Öner.
Adana DGM savcilarinin hazirladigi iddianamede, saldiriya ugrayan ve isyerleri tahrip edilen TÖB-DER, Malatya Yüksek Ögrenim Dernegi, Devrimci Gençlik Birligi yöneticileri hakkinda su görüs ve degerlendirmelere yer verildigi görülmektedir:
“TÖB-DER Malatya Yönetim Kurulu üyeleri, MAYÖD Malatya Subesi Yönetim Kurulu üyeleri DGB Malatya Subesi mütesebbis heyeti üyeleri olan saniklar ile 02. 02. 1975 tarihinde Malatya Merkezinde tertip edilen sessiz yürüyüs tertip komitesinin üyeleri ve 15. 02. 1975 tarihinde TÖB-DER tarafindan tertip edilen kapali salon toplantisinda konusmalar yapan saniklarin cümlesinin kül halinde ayni maksat ve gaye ugrunda zaman zaman birleserek ve birbirlerinin fiillerini ayni amaç ugrunda bulunduklari bu suretle TÖB-DER, MAYÖD, DGB derneklerinin yasal birer kurulus olmalarina ragmen tüzüklerinde yazili ugrasi amaçlari haricinde gizli kasit ve gayelerini gerçeklestirmek için legal görünüm altinda illegal cemiyet olarak çalismalar yaptiklari, 02. 02. 1975 tarihli sessiz yürüyüs tertip heyetinin ve 15. 02. 1975 tarihli TÖB-DER Malatya Subesi kapali salon toplantisinda konusma yapan saniklarin da ayni gizli kasit ve gaye ugrunda birlestikleri ve bu suretle gizli cemiyet olarak bu saniklarin 1961 tarihli Anayasamizin getirmis oldugu sosyal ve iktisadi nizami yikmak, sosyal siniflar üzerinde tahakkümü tesis etmek, memleket içinde müesses iktisadi, sosyal nizamlari yikmaya matuf 1-2-3-4-5 numarali bentlerde yazili oldugu sekilde çalismalar yaptiklari, bu çalismalar cümlesinden olarak yayinladiklari bildirilerle, yaptiklari konusmalarla gayelerine erismek için isçi ve köylü sinifini olusturmak ve eyleme hazirlamak maksadiyla muhtelif vesilelerle, muhtelif zamanlarda ayni saniklarin komünizm propagandasi yaptiklari, cemiyetin muhtelif siniflarini kanunlara itaatsizlik ve umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik eyledikleri tüm bildiri münderecatlari, 28. 12. 1974 tarihli gecedeki konusmalar, 02. 02. 1975 tarihli sessiz yürüyüs sirasinda geçirilen pankart münderecatlari, bu konusmalari ihtiva eden bantlarin tape edilmis suretiyle, emanete alinan bant ve matbu evrak münderecati 15. 01. 1975 tarihinde Malatya merkezindeki toplum olaylari, sahadet ve tekmil dosya münderecatiyla sabit olmustur.”
Iddianamenin saldirganlarla ilgili bölümünde ise su degerlendirmeler yapilmaktadir:
“Malatya Merkezi Ülkü Ocaklari Subesi Yönetim Kurulu Baskan ve üyelerinin Malatya’da vuku bulan toplum olaylarindan birkaç gün evvel evrak arasinda mevcut (Yüce Türk Milletine) baslikli bildiriyi teksir ettirip halka dagittiklari, bu bildiri münderecatinda ileri sol temayüllü sahislar tarafindan söylendigi anlasilan (Memleketin ovasindan en yüksek tepesine kadar kizil bayrak çekecegiz. Mescitleri ve Kâbe’yi yikip yerine bostan ekecegiz... Kipkizil komünistim... istedigim bir zaman sana gelirim... atarak kizilligimi karanliklara... disaridan bir ezan sesi geliyor... tipki köpek havlamasini andiriyor) cümlelerini bu bildiri münderecatina yazdiklari ve bildirinin son kisimlarina da (...nesillerimizi milliyetçi yetistirerek komünizmi, masonizmi ve vatanimizi hiçbir menfaate dayanmadan yüceltmek ve yükseltmek olmalidir...Ülkü Ocaklari) cümlelerini yazdiklari;
“Bu suretle milliyetçilik grubun sapik ideolojiye sahip olduklarini kabul ettikleri karsi gruptaki sahislari bizzat ezeceklerini beyan etmek ve bu hususu bildiri seklinde kaleme alarak 15-16. 02. 1975 günü Malatya Merkezinde vuku bulan toplum olaylarindan birkaç gün evvel teksir ettirerek halka dagitmak suretiyle, halki bu olaylara tahrik ve tesvik ettikleri; bu suretle cemiyetin muhtelif siniflarini umumun emniyetleri, elde edilen bildiri, bu bildirilerin dagitildigina dair tevilli ikrar ve sahadet ile sabit olmustur...”
Iddianamede, TÖB-DER, MAYÖD, DGB yöneticileri için ileri sürülen gerekçeler, onlarca yildan beri Sikiyönetim Mahkemelerinin, DGM’nin iddianamelerinde kaliplasmis suçlamalarin tekrari ve benzeridir. Iddianamenin düsündürücü yani; Malatya’da sagcilarin baslattigi saldiri sonucu öldürülen kisilerin, yaralanan yüzlerce kisinin, yagmalanarak tahrip edilen yüze yakin isyerinin suçlularinin nerede olduguna, suçlularin kimler olduguna dair bir “iddia”nin olmamasidir. Bu saldiri örgüt isi degil midir?
Bir süre sonra Adana DGM’de durusmalar basladi. Tutuklularin bir bölümü hemen ilk durusmada, geri kalanlar ise sonraki durusmalarda tahliye edildiler. DGM ile ilgili yasa, Anayasa Mahkemesi tarafindan iptal edildi. Dava dosyasi Malatya Agir Ceza Mahkemesine gönderildi. Malatya Agir Ceza Mahkemesi de davanin Sikiyönetim kapsaminda oldugunu belirterek dosyayi Elazig Sikiyönetim Mahkemesine gönderdi. Elazig Sikiyönetim Mahkemesi de davanin sikiyönetimin ilanindan önce islendigini belirterek dosyayi yeniden Malatya Agir Ceza Mahkemesine gönderdi. Sonuçta Yargitay, davaya Elazig Sikiyönetim Mahkemesinin bakacagina karar verdi. Bu gel-gitlerle dava zaman asimina ugradi. Elazig Sikiyönetim Mahkemesi, 1983 / 8826, E: 1983 / 220, Karar No: 1984 / 38 karariyla davanin zamanasimina ugradigini belirterek tüm saniklarin beraatine karar verdi. Böylece 15-16 Subat 1975’te gerçeklesen saldirilar, suçlulari ortaya çikarilmadan örtbas edildi ve dava dosyasi tarihin yargisina havale edildi.
f) Akçadag Ögretmen Okulu Olayi (1975)
Akçadag Ilçesinde 17 Nisan 1940’da Akçadag Köy Enstitüsü açildi. Daha sonra, Köy Enstitüsü’nün yerlesim yerini belirlemek üzere arastirmalar yapildi. Malatya-Adana demiryolunun otuzuncu kilometresinde bulunan Akçadag Istasyonunun güneydogusuna düsen arazi saptandi. Enstitü’nün yeri için belirlenen araziler, Karapinar, Kirlangiç ve Onatli Köylerine aitti. Köylüler, üç bin dönümlük arazinin bir bölümünü düsük bir bedel karsiligi, büyük bölümünü de bagis yoluyla verirler. O dönem karayollari yeterli degildi ve hatta yoktu. Bu nedenle, Darende ve Akçadag ilçeleriyle çevre köylerin ulasimi Enstitü’nün bitisiginde bulunan tren istasyonundan yapiliyordu. Okul yönetimi, Enstitü arazisinin tam ortasindan geçen on metre genisliginde, 2 km uzunlugunda bir yol açti. Bu yolu çakil ve kumla da dösetti. Çevrenin tüm ulasimi bu yol üzerinden yapilmaya basladi.
Akçadag Köy Enstitüsü’nün yöresinde 15 Alevi köyü bulunmaktaydi. Enstitü Yönetimi, bu köylerle ve diger komsu köylerle iliskileri oldukça sicak, neredeyse bir aile gibiydi. Imece yoluyla bölgenin köylülerine kayisi, elma, kavak, bag dikiminde yardimci olunuyordu. Enstitü’de milli bayramlarda ya da diger günlerde düzenlenen temsillere, eglencelere ve törenlere tüm köylerin halki çagrilirdi. Enstitü ile halk arasinda dostluk ve isbirligi saglaniyordu. Yöre köyleri de dügünlerine Enstitü’nün ögretmenlerini, yöneticilerini, folklor ve müzik ekiplerini çagirirlardi. 1950’de Köy Enstitüleri kapatildi. Yerine Ögretmen Okullari açildi. Akçadag Köy Enstitüsü’nün yerine açilan Ögretmen Okulu da, yöre halkiyla devraldigi gelismis iliskileri pekistirerek sürdürdü.
Böylece 1970’lere gelindi. 1974’de CHP ile MSP’nin ortak hükümeti düsünce, AP, MSP ve MHP’nin ortaklasa hükümeti (I. MC) kuruldu. MC Hükümeti, yatili okullarin yönetiminde bulunan demokrat yönetici ve ögretmenleri okuldan uzaklastirmaya; yerine ülkücü ögretmenler ve yöneticiler atamaya öncelikli olarak yöneldi. Böylece yatili okullar, ülkücülerin kurtarilmis bölgeleri oluyordu. Akçadag Ögretmen Okulu’na da Cafer Toksun adinda bir müdür atandi.
Cafer Toksun, Sivasli bir Alevi ailenin çocugudur. Yoksuldur, yatili okula zorlukla girmistir. Ögretmen olduktan sonra irkçilarla iliskilerini siklastirir. Yeni müdürün Alevi bir aileden geldigini ögrenen komsu köyler halkindan Aleviler, “Bizden de bir müdür çikti” diye sevinmisler, hediyelerle kutlamaya gitmislerdir. Cafer Toksun, ziyaretine gelen köylüleri soguk karsilar. Hatta bir ara, sorguya çekercesine “Bu köylerin oylarini hep CHP’ye verdiklerini ögrendim. Dogru mu?” diye sorar. Köylülerin, “Müdür bey, fasistlere verecek degiliz ya...” yaniti üzerine, Cafer Toksun’un rengi sararir, gözleri döner ve “Bir daha bu okulun topragina ayak basmayacaksiniz” diye gelenleri odasindan kovar.
Seyh Mano, Kirlangiç Köyündedir. Pir Sultan Abdal hayranidir. Pir Sultan Abdal hakkinda bilgi edinmek için Sivasli oldugunu ögrendigi Cafer Toksun’a gider. Cafer Toksun, Seyh Mano’nun kilik kiyafetine, kaba biyiklarina bakar ve küçümseyerek “Senin ne istegin var, söyle bakalim” diye sorar. Seyh Mano, “Beyefendi, siz Sivaslisiniz, Pir Sultan Abdal hakkinda bilgi ögrenmek için geldim” dediginde, Cafer Toksun’un tepesi atar ve “Komünistler sizi yoldan çikarmislar. Senin o sordugun aptal da sapkinin biriydi” yanitini verir, konugunu kolundan tuttugu gibi disariya çikarir. Seyh Mano, “Orasi Sivas’tir, Pir Sultan da çikar, Hizir Pasalar da çikar. Seni Pir Sultan sanmistim” yanitiyla ayrilir.
Bir süre geçmis ve Cafer Toksun, yöre halki ve okul hakkinda yeterli bilgiyi edinmis, kadrosunu olusturmus, saldiri planlarini hazirlamistir; sira uygulamaya gelmistir. Ilk is olarak, okulun üç bin dönümlük arazisinin etrafini dikenli telle çevirdi, böylece yöre köylerin Akçadag’a ulasmak için 35 yildan beri kullandigi yolu kapatmis oldu. Yolun girisine bir kulübe yaptirdi. Kulübeye silahli bekçi yerlestirdi ve telefon baglatti. Bununla da yetinmedi, okul arazisine eli silahli bekçiler yerlestirdi ve yaklasanlara ates ettirmeye basladi. Böylece okulla yöre halkinin iliskilerini kesti. Eger biri okula gidecekse, nöbetçiler önce ziyaretçinin kimligini kontrol ediyor, sonra okul yönetimine telefon edilerek verilen bilgilere göre islem yapiliyordu.
Okulun demokrat ögretmen ve çalisanlarina baski yaparak onlari uzaklasmaya zorluyordu. Cafer Toksun’un baskilarindan ögrenciler de paylarina düseni aliyordu. Sol görüslü ögrencileri baskiyla yildimaya, kimi zaman da derslerden çikararak dövmeye giristigi seklindeki haberler giderek artiyordu. Faaliyetlerinde, Malatya Ülkü Ocaklarindan getirdigi ve özel yetistirilmis militanlari da kullaniyordu. Okulun salonlarinda asili sanat degeri yüksek tablolar indirilmis, yerine MHP’nin propaganda resimleri yerlestirilmisti. Atatürk’ün resminin de indirildigi, yerine Ergenekon Destaniyla ilgili bir tablonun asildigi haberi, basin organlarinda yayimlanmisti.
Akçadag Ögretmen Okulu adeta askeri bir kamp, Cafer Toksun da kampin komutani gibiydi. Rastladigi Alevi kadinlara “Alevileri yasatmayacagim. Sizi kocasiz birakacagim” dedigi, baskilarini artirdigi görülmekteydi. Gelismeler üzerine, yöre halki ve ögrenci velileri, durumu Malatya Valisine bildirirler. Vali, sikayetleri dikkate almamakta, müdürden yana tutum sergilemektedir.
Saldiri ve baskilarla ilgili basin haberi söyle:
“Dün ögleden sonra Akçadag Ögretmen Okulu’nda meydana gelen çatismada birkaç ögrenci yaralanmis, okul binasinin ön tarafindaki bütün camlar kirilarak okul büyük ölçüde hasara ugratilmistir. Olay üç solcu ögrencinin dövülmesi üzerine, okulda bulunan 500 kadar solcu ögrenci idarenin bu tutumunu protesto ederek derse girmislerdir. Fasist ögrenciler, idarenin biraktigi bosluktan faydalanarak ellerine geçirdikleri tas ve sopalarla birbirlerine girmislerdir. Olay yerine jandarma birlikleri getirilmis, okulda bulunan ögrenciler ise derslerine devam etmislerdir.”
Akçadag Ögretmen Okulu’nda ülkücülerin silahli egitim yaptiklarina; ögrencilere, ögretmenlere yönelik baskilarin giderek arttigina, bu baskilarin yöre halkina da yöneldigine tanik olunmustur.
Gelismeler somut meyvelerini vermekte gecikmez ve nihayet, 7 Kasim 1975 gecesi, önceden hazirlanmis eli sopali ülkücüler, aniden yatakhaneleri basar. Ögrenciler yatmaya hazirlanmaktadir ve kimisi pijamali, kimisi de don-gömlekledir. Ani baskin ve bedenlerine inen sopalarin tesiriyle ne yapacaklarini sasiran 600 ögrenci, can korkusuyla disari firlamislardir. Bir kovalamaca baslamistir. Baski ve saldiridan kaçan 600 ögrenci, okulun üst tarafinda bulunan dag ve tepelere siginirlar. Mevsim yagisli ve soguk, ögrenciler çiplaktir. Saldiri haberi Malatya’da CHP Il Baskani Turan Firat’a ulasir. CHP Il Yönetimi, TÖB-DER ve basin organlari mensuplari ortaklasa tuttuklari birkaç otobüsle daglara siginan ögrencileri toplamaya gider ve megafonla ögrenci aramaya koyulurlar. Kayalarin kovuklarina sinmis ve korkuyla bakisan henüz 15-16 yaslarindaki çocuklarin büyük bölümü toplanarak Malatya’ya getirilir. O gece evlere dagitilan ögrencilerin soguktan donmalari önlenmis olur.
Meydana gelen olaylardan dolayi 600 ögrenci okuldan uzaklastirilmistir. Okuldan uzaklastirilan ögrencilerin velileri tarafindan hazirlanan ve yetkililere ulastirilan belge söyle degerlendirilmektedir: “ ‘Atatürkçü ögretmen ve ögrencileri okuldan uzaklastirmak için çok öncelerden Okul Müdürü Cafer Toksun, Egitim Sefi Fazli Aktas, ögretmenlerden Mehmet Yildirim, Halit Karadag, Remzi Sagiroglu, Züleyha Cömert, Celal Aydogmus, Mehmet Kara tarafindan hazirligi yapilan ve ortami olusturulduktan sonra meydana gelen olay esnasinda, 700 ögrencinin dolaplarinin tahrip edilerek esyalarinin, kitaplarinin ve paralarinin talan edildigi, talan edilen paralarin ve esyalarin bu ögretmenlerce Ülkü Ocaklarina teslim edildigi, Atatürkçü ögrencilerin okulun bodrumuna konularak iskenceye ugradiklari ve günlerce ekmek verilmedigi gibi, simdi de olayi saptirmak için olaya mezhep, dil ve bölgecilik gibi bölücülük niteliginde olan suçlamalarda bulunduklari, böylece korkunç bir bölücülük yaptiklari, bütün bu olaylardan haberli olan Malatya Valisi ve Milli Egitim Müdürünün olaya yeteri kadar egilmedikleri, hatta olayla ilgili taniklar ve magdurlarin kimisinin dini görüslerinden, kimisinin politik görüslerinden dinlenilmedikleri, sadece olayi yaratanlar ve onlarin gösterdikleri taniklari dinleyerek tek tarafli kovusturma yaptiklari, Vali ve Milli Egitim Müdürünün adeta onlarin koruyuculugunu yaptigi’, ileri sürülerek Cumhurbaskanina, Senato ve TBMM Baskanina, Parti Genel Baskanlarina ve Parlamenterlere durum bildirilmistir. Olaya egilmelerini, bülücülük niteligini tasiyan bu tutumun önlenilmesini, ilgililer hakkinda kovusturma yapilmasini, gerçegin ortaya çikmasi için ilgilerini istemislerdir...”
Malatya Milletvekili Celal Ünver, demokratik kitle örgütleri temsilcileri ve basin mensuplarindan olusan bir heyetle Akçadag Ögretmen Okulu’na gider. Olayi incelemek üzere Akçadag Cumhuriyet Savcisi ile Ilçe Jandarma Komutani da o sirada okulda bulunmaktadir. Okul Müdürü Cafer Toksun, Milletvekili Celal Ünver’in okulu gezmesini, gözaltina alinan ögretmen ve ögrencilerle görüsmesini, olayin neden kaynaklandigini ögrenmesini engellemeye çalisir. Bunun üzerine Celal Ünver sert bir tepki gösterir ve Savcinin araya girmesiyle olay büyümeden yatisir. Dönemin yerel basin organlarinda, Okul Müdürünün olumsuz tutumu söyle anlatildi: “Ilimiz Akçadag Ögretmen Okulu’nda son çikan olaylardan sonra 20 kadar ögrenci velisi ile okula giden CHP Malatya Milletvekili Celal Ünver, Okul Müdürü ile görüsürken, bir süre önce duvara asilan bozkurt resmi hakkinda bilgi istemis ve bunun üzerine Okul Müdürü Cefar Toksun, zile basip çagirdigi birkaç ögretmen ve ögrenciyle CHP Milletvekili Celal Ünver’in üzerine yürümek istemistir. Bu arada CHP Milletvekili Celal Ünver odaya gelen kalabalik bir ögretmen topluluguna, ‘Siz kim oluyorsunuz ki beni disari atmak istiyorsunuz’ demis ve bunun üzerine orada bulunan jandarma üst çavusunun müdahalesiyle olay büyümeden önü alinmistir...”
Akçadag Ögretmen Okulu’nda meydana gelen olaylarin sonucunu merak etmeyiniz. Hiçbir sikayet ve sorusturma sonuç vermedi. 600 ögrenci, 20 ögretmen okuldan uzaklastirildi. Okul, tamamen Ülkü Ocaklarinin karargahi haline geldi.
Parlamento üstü bir örgüt
Devletin ekonomik ve politik destegi ve korumasiyla güçlendirilen Ülkü Ocaklari, kendilerini devlet yerine koyuyorlardi. Dokunulmazliklari vardi. Devletin en üst organi olduklarini her yerde ve ortamda açikça söylüyorlardi. Nitekim Ülkü Ocaklari Malatya Sube Baskani, yaptigi bir basin açiklamasinda bakin ne diyor:
“... büyük Türk Milletine ve onun yetkililerine sunu bilhassa ifade etmek istiyorum. Ülkücüler parlamento disi parlamenterlerdir. Yani ülkücüler milletin seçilmemis milletvekilleridir. Ülkücüler bulunduklari yerlerde millete hizmet ederler. Ülkücüler milletin bir yön ve hedef tayin etmeye çalisan öncüleridir, önderleridir. Hareketimiz mesrudur. Herkese açikça sunu hatirlatiriz ki, bizim Allah, Vatan, Millet, Devlet, Bayrak ve insanliga hizmetten baska bir askimiz yoktur...”
Görüldügü gibi, Ülkü Ocaklari kendilerini ülkenin en üst kurumu olan parlamentonun da üstünde bir kurum olarak görmektedirler. Bu özellikleri nedeniyle, her türden katliam, tahrip ve yagma onlarin gözünde mesruydu. Evet Ülkü Ocaklarinin dokunulmazligi vardir. Kurulusundan günümüze degin gerçeklestirdikleri onlarca katliamin, öldürdükleri yüzlerce aydinin, bilim adaminin hesabini vermemislerdir. Onlardan herhangi bir hesap sorulmamistir da. O tarihlerde Basbakan Süleyman DEMIREL’in, “Bana sagcilar suç isliyor dedirtemezsiniz...” demeci ve söylemi; kurdurdugu korudugu örgütle karsi karsiya gelmek istemedigindendir.
1970-1980 arasinda Malatya’da bine yakin olay oldu, yüzün üstünde ögretmen, genç, memur, esnaf öldürüldü. Dokunulmazliklari nedeniyle, bunca olaya karsin, Ülkü Ocaklari yakayi ele vermemislerdir. Malatya Emniyet Müdürlügünün basina verdigi bilgilere göre, 1976’da 980, 1977’de 891 olay olmustur. Yani iki yil içinde Malatya’da meydana gelen olaylarin toplami 1871’dir. Bu rakamlar, Malatya’da terörün nasil tirmandirildiginin kanitidir.
2. Hamit Fendoglu (Hamido) Olayi ve Katliam (1978)
a) Fendoglu’na Gönderilen Bombali Paket
Cumhuriyetin ilânindan 1980’e kadar Malatya’da CHP agirlikliydi. 1946’dan 1960’a kadar Malatya’nin milletvekillerinin tümünü CHP kazaniyordu. 1961’den 1980’e kadar yapilan milletvekili seçimlerinde Malatya’nin 6 milletvekilinin 4’ünü CHP, geri kalan ikisini de sag partiler aliyordu. (1965 seçimlerinde 1 milletvekilini TIP almisti.) Malatya’nin iki senatörünü de CHP aliyordu.
Malatya Belediye Baskanligini, 1920’den 1977’ye kadar CHP adaylari kazaniyordu. 11 Aralik 1977’de yapilan Belediye Baskanligi seçimlerini bagimsiz aday Hamit Fendoglu kazandi. Fendoglu sag görüslüydü.
Firat Nehri üzerinde Keban ve Karakaya Barajlarinin yapilmasindan sonra, baraj suyunun altinda kalan yüzlerce köyün halki Malatya’ya göç ettiler. Göçün altyapisi hazirlanmamisti. Göçle gelenlerin büyük çogunlugu varoslara (gecekondu) yerlestiler. Bu insanlar, kent yapisiyla uyum saglayamadilar. Ekonomik ve kültürel bunalimla karsi karsiya kalmislardi. Göçün olumsuz etkilerinden dogan siyasal ve kültürel boslugu, siyasal Islamcilar (tarikatlar) ile irkçi-milliyetçiler doldurmaya, kente yeni gelen bu insanlari siyasal düsünceleri dogrultusunda yönlendirmeye çalistilar. Izinli-izinsiz sayisiz Kuran kursu açildi. Bu gelismelerin sonucu Malatya’nin demokratik ve siyasal yapisinda büyük degisimler oldu. Malatya Il Merkezinde güçlenen siyasal Islamcilar ve irkçilar, Malatya’da Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrimi yaratmaya yöneldiler. Kent merkezinde isyeri açmis olan Aleviler, baskiyla göçe zorlaniyordu. Sik sik sagcilarla solcular çatismaya; çesitli mahalleler kurtarilmis bölge ilan edilmeye, faili meçhul cinayetler artmaya basladi. Mezhepsel ve etnik ayrisim ve saldirilar ilçe ve köylere degin uzandi. Hamit Fendoglu, böyle bir ortamda (11.12.1977) bagimsiz olarak Belediye Baskanligi’na seçildi.
Hamit Fendoglu, Malatya merkezine bagli Burgurlu Köyü’nde dünyaya gelir. Küçük yasta ailesiyle birlikte Malatya’ya tasinirlar, ama köyü ve mensup oldugu Izollu Asiretiyle iliskilerini ve bagini koparmadan sürdürür. Genç yasta politikayla ilgilenmeye baslar. 1946’da DP’nin gençlik kollariyla iliskisi gelisir, partiye üye olur. Lise ögreniminden sonra çiftçilikle ugrasan Hamit Fendoglu, renkli, hareketli kisiligiyle Malatya’da isim yapar; etkin kisiler arasinda yerini alir.
27 Mayis 1960 darbesiyle DP kapatilir. DP’nin milletvekilleri, bakanlari ve yöneticilerinin çogunlugu gözaltina alinir. Hamit Fendoglu da gözaltina alinarak Yassiada’ya gönderilir. Orada DP’nin üst yöneticileriyle birlikte yargilanir.
1965 Milletvekili Genel Seçimlerinde DP’nin devami olan AP’nin listesinde Malatya Milletvekili seçilen Fendoglu, 1969’a kadar Milletvekili olarak TBMM’de görev yapti. TBMM’de Tabii Senatör Sitki Ulay’a, TIP Milletvekili Çetin Altan’a, Irfan Solmazer’e saldirir. Bu nedenle adi kavgaci olarak yayilir. Yakin arkadasi olan gazeteci Abdullah Uraz, gazetedeki kösesinde Hamit Fendoglu hakkinda sunlari yazar:
“... Sik sik çikan kavgalarda buna dayanamayan Hamido, ön safta bu kavgalara karsin kendisini tutamazdi. Hakkinda yayinlar baslar. O, bunlardan üzülür söyle derdi: ‘Yahu bu isi anlamiyorum. Beni hadise makinesi gibi gösteriyorlar. Yahu siz ne biçim gazetecisiniz... Sizde Allah korkusu yok mu? Görmediniz mi? Ben mi olay çikardim? Ben mi bir kimseye hakaret ettim? Tahrik ettim? Onlar tahrik edecek, küfür edecek, benim liderime, hatibime bunlari yapacak, üstlerine yürüyecek... Sonra... Sonra ben de duracagim. Olur mu öyle sey? Bu Hamido’ya yakisir mi? Sonra da beni suçlu gösteriyorlar’...”
Hamit Fendoglu, hareketliligi nedeniyle AP yönetimiyle anlasamaz, partiden ihraç edilir. Ferruh Bozbeyli’nin kurdugu Demokratik Parti’ye geçer. 1973 Milletvekili Genel Seçimlerinde bu partiden aday olur, ama seçimi kazanamaz. 15 Subat 1975’de Malatya’da meydana gelen saldirida yer alir. Tutuklanarak Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargilanir.
Fendoglu, 1977’de yapilan seçimlerde MSP, MHP ve sag güçlerin, örgütlerin destegiyle bagimsiz olarak Belediye Baskanligini kazandi. Belediye Baskani olduktan sonra siyasal Islamcilar ve milliyetçilerle (ülkücüler) arasinin açildigi söylentisi yayginlasiyordu. 1978’de Türkiye’de politik ortam oldukça karisikti, sol ve sag gruplar birbirleriyle kiyasiya çatisma içindeydi. Halk tedirgin, muhalefet partileri (AP, MSP, MHP) tahrik ediciydi. Siyasal iktidar (CHP) yetersizdi...
Böyle bir ortamda, Ankara-Emek PTT’sinden Hamit Fendoglu adina bir koli gönderilir. Koli, Kasim Önadim adiyla gönderilmistir. Kasim Önadim, Hamit Fendoglu’nun çok sevdigi bir arkadasi, dostudur. Koli, Malatya PTT’sine gelir; Fendoglu 14 Nisan 1978’de koliyi aldirtir. Islerin yogunlugu nedeniyle koli birkaç gün belediyede kalir. 17 Nisan günü aksami Fendoglu koliyi arabasiyla evine götürür. O ani, Hamit Fendoglu’nun esi Mukaddes söyle anlatmaktadir: “Hamit eve geldi. Elinde bir paket vardi. Çocuklar ‘Ne o dede?’ deyip etrafini sardilar. Hamit de ‘Kasim amcaniz size çikolata göndermis’ dedi.”
Hamit Fendoglu, koltuguna oturmus, kolinin ambalajini açmaya çalisiyordu. Kolinin kapagi açildiginda ani bir ses ve patlama binayi sarsar. Mutfakta bulunan esi salona kostugunda Hamit’in paramparça oldugunu, torunlarinin ve gelinin de kanlar içinde yerde yattiklarini görür, korkunç olay karsisinda ne yapacagini sasirir. O sirada komsulari kosusarak olay yerine yetisirler. Hamit Fendoglu’yla ayni köyden ve yakini olan AP Il Baskani Avukat Bayram Özcan da ilk yetisenlerden biridir. Avukat Özcan’in anlatimindan:
“Yakin komsuyuz. Olayi duydugumda ilk yetisenlerden biriyim. Hamit parçalanmisti, torunlari ve gelini halen canlilardi. Onlari bir an evvel hastaneye yetistirmeye çalisiyorduk. O sirada evin önünde sayilari 100 kadar olan bir grup birikti, slogan atmaya basladilar. Bu aciya yenilerinin ekleneceginden kusku duyuyordum. Ölü ve yaralilari hastaneye yetistirdik, maalesef yaralilari kurtaramadik. Biz bu telasin içindeyken, hastanenin önünde sayilarinin 1000 kadar oldugu tahmin edilen bir grubun toplanmis oldugunu, sloganlarla sehir merkezine dogru yürüyüse geçtiklerini, saga sola saldirdiklarini sonradan ögrendim. Kuskularim daha da artti. Malatya’nin yeni acilarla karsilasmasini istemiyordum. Bu ülke, bu toprak, bu insanlar bizim. Uygarca ve hosgörü içinde sorunlarimiza çözüm aramaliyiz. Maalesef sag-sol gruplarin çatismasi hepimizi üzmektedir. Yarin nelerin olacagini tahmin etmistim. Hastaneden sehir merkezine yürüyüsümde emniyetin ortaliklarda görünmemesi kuskularimi daha da arttiriyordu. Hemen il yetkilileriyle görüstüm, önlem alinmasini önerdim, Hunharca yapilan bir katliamin sorumlularini Malatya’da aramak acelecilik olurdu...”
Malatya Cumhuriyet Savcisi Halim Karabeyoglu: “Olayin oldugu gece Adalet Bakanligi Müstesarina olaylari ayrintili olarak anlattim. Sikiyönetimin mutlaka gerekli oldugunu da anlattim. Ilgililere anlattim...”
Malatya’da bulunan CHP senatörleri, düzenledikleri basin toplantisinda Hamit Fendoglu’nun ve yakinlarinin ölüm olayini kinayarak ertesi gün meydana gelmesi muhtemel olaylara yetkililerin dikkatini çekerek önlem alinmasini istiyorlardi.
Hamit Fendoglu ve yakinlarinin ölüm haberi hemen Içisleri Bakanina bildirildi. Bunun üzerine Diyarbakir’da bulunan Emniyet Genel Müdürü Gündüz Atabek ve Jandarma Genel Komutani Sahap Yardimcioglu uçakla Malatya’ya geldiler. Vilayette Vali, Emniyet Müdürü ve Jandarma Il Komutani ortak toplanti yaparak önlemleri görüstüler.
Gelismelerden kusku duyan CHP Malatya Il Örgütü, demokratik kitle örgütleri, basin ve duyarli kisiler, Basbakani, Içisleri Bakanini, Valiyi ve diger yetkilileri arayarak önlem alinmasini istediler. Bütün bu çabalar, “Sakin olunuz, tahriklere kapilmayiniz, devlet güçlüdür, her seyin üstesinden gelecektir. Gerekli önlemler alinmistir” yanitiyla karsilasiyordu.
Oysa katliamin oldugu gece, göstericilerin saldiri ve taskinliklari, ertesi günün nasil olacaginin isaretiydi. Bunca uyarilara ve saldirilara karsin önlem alinmamasi düsündürücüdür. En azindan yakin illerden güvenlik kuvveti istenilerek, sehrin giris ve çikislarini denetleyebilirlerdi. Sehir merkezinde güvenlik güçlerinin sayisini artirabilirlerdi. Ama hiçbiri olmadi...
c) Bindirilmis Kitalar Görev Basinda
18 Nisan 1978 Sali. Sabahin erken saatlerinden itibaren kente, komsu il ve ilçelerden, köylerden akin akin insan gelmeye baslamisti. Gelenlerin bir bölümü belediyenin önünde, diger bir bölümü de Samanpazari’nda toplandi. Toplananlarin sayisi kisa sürede on bini asti. Çogu 15-20 yaslarinda gençlerdi. Gençlerin ellerinde özel hazirlanmis sopalar, zincirler, nacak gibi saldiri aletleri bulunuyordu. Yüzleri maskeli olan çok sayida kisi de, toplanan gruplarin önüne geçtiler. Bir kol, Cezmi Kartay Caddesine yöneldi. Burada bulunan isyerlerinin çogunlugu Alevilere aitti. Bir kol, Fuzuli Caddesine, bir kol Akpinar, Yogurtpazari, Misirli Çarsisi ve eski Halep Caddesine; bir kol da Turan Emeksiz Caddesine dogru “Kahrolsun Komünizm, katil Ecevit, Müslüman Türkiye, Dan Dan Hamido’ya intikam” sloganlariyla yürüyüse ve saldiriya geçtiler.
Göstericilerin önünde bulunan maskeliler, solcu ve Alevilere ait önceden isaretlenmis isyerlerini göstererek tahrip ettiriyor, arkasindan gaz dökerek yakiyorlardi. Yanan yaglarin, mobilyalarin, halilarin, deterjanlarin kokusu ve dumani tüm Malatya’yi sardi.
Siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin (CHP, TÖB-DER, TÜM-DER, Tütüncüler Dernegi) merkez binalariyla, Gayret, Görüs, Ekspres, Baydagi, Günes Gazetelerinin matbaa ve idarehaneleri, Tekel bayileri, gazete bayileri yerle bir edildi. Raki, sarap ve benzeri içkilerin satildigi lokantalarin, Tekel bayilerinin ve marketlerin önü kirilmis siselerle, masalarla birbirine karismisti. Atese verilen bu yerlerden çikan kokular insanlari sersemletiyordu. Malatya’nin üstüne pis kokulu kara bir duman çökmüstü. Alçaktan uçan jetlerin sesleri karmasa havasini artiriyordu.
Yeni katilanlarla göstericilerin sayisi 20 bine yaklasiyordu. Denetim elden çikmisti. Artik kimin ne yaptigi bilinmez olmustu. Isaretlenmis isyerleri ve konutlar tahrip ve yagma edilerek atese veriliyordu.
Ortaklikta baslarinda maskeliler oldugu halde, ellerinde benzin bidonuyla dolasan on binlerce saldirgandan baska kimse yoktu. Güvenlik güçleri de yoktu. Belki o gün izinlilerdi! Yalnizca jet uçaklari alçaktan uçarak ve sesleriyle saldirganlari caydirmaya çalisiyorlardi. Ancak bu bir ise yaramamisti. Sokaklara dökülen esyalar alev alev yaniyordu. Cadde ve sokaklar atilmis buzdolaplari, mobilyalar, televizyon ve radyolar, içki siseleri, yag kutulari, kumaslar, ayakkabilar, sebze ve meyveler, cam parçalari, kapi ve pencere kiriklari, gaz tüpleri, devrilmis otolardan geçilmiyordu. Için için yanan esyalardan yükselen agir ve degisik kokular ve kara duman göz açtirmiyordu. Atesi söndürmeye gelen itfaiye araçlari, hortumlari kesilmis olarak sokaklarda bekletiliyordu.
Sehir merkezinde saglam yer kalmamis ve saldirganlarin da isi bitmisti. Bu kez mahallelere yöneldiler. Rastladiklari genç kizlara sarkintilik etmeye, yasli kadinlari dövmeye basladilar. Bu ortamda nereden geldigi bilinmeyen bir kursun, saldirganlar arasinda bulunan Inönü Üniversitesi ögrencisi Tahir Kökçü’yü kafasindan agir yaralamisti. Hastaneye kaldirilan yarali kurtarilamis ve yasamini yitirmisti.
Olaylari yatistirmak amaciyla bir konusma yapan Malatya Cumhuriyet savcilarindan Necati Sezener ile Adiyaman‘dan gelen Jandarma Komando Birligi komutani Yüzbasi Arif Dogan saldiriya ugradi ve her ikisi de biçak ve kursunla yaralandi.
Malatya’nin etkin ailelerinden birine mensup olan Devlet Hastanesi Bashekimi Yüksel Fenercioglu, olaylari yatistirmak, yakma ve yikmayi önlemek amaciyla bir konusma yapmak istedi, ancak gözlerini kin bürümüs maskeli saldirganlar yine saldirdi. Dr. Yüksel Fenercioglu ve yanindakiler atesli silahla yaralandi. Yaralilar Devlet Hastanesinde tedavi altina alindi.
Kalabalik bir grup, Alevilerin yogun oldugu Ata (Haçova), Cemal Gürsel ve Basharik Mahallelerine dogru yürüyüse geçti. Turan Emeksiz Caddesinin üzerinde bulunan yüzlerce isyeri ve evin camlarini kirarak esyalarini sokaklara atiyor, gaz dökerek yakiyorlardi. Bu sirada bir apartmandan saldirganlarin üstüne ates açilir. Iki kisi yaralanir. Saldirganlar da apartmani atese verirler.
Saldirganlarin gelis haberini alan üç mahallenin sakinleri sokak ve yollarda barikat kurarak güvenliklerini saglamaya çalisirlar. Aralarinda silahli kimseler de bulunmaktadir. Yaslilar, silahli bir çatisma olasiligini ortadan kaldirmaya çalisiyor, “Komsular, gençler sizden ricamiz, aman kimseye silahla karsilik vermeyesiniz, öldürmeye çalismayasiniz. Varsin evlerimizi, isyerlerimizi yagmalasinlar, yaksinlar. Evler yapilir, isyerleri yeniden açilir. Ama ölüm unutulmaz; kin ve kan davasina dönüsür. Malatya’da hepimiz (Alevi-Sünni, Türk-Kürt) komsuyuz. Her gün yüz yüze bakiyoruz. Su kötü niyetlilere uymayiniz, oyuna gelmeyiniz” diye gerginligi yatistirmaya çalisiyorlardi.
Saldirganlar, Turan Emeksiz Caddesinde “Komünistlere ölüm, katil Ecevit, dan dan Hamido’ya intikam, Müslüman Türkiye” diye slogan atarak, önlerine gelen isyerlerini, konutlari tahrip ediyor ve yakiyorlardi. Tam bu sirada askeri birlikler cemselerle olay yerine yetiserek, olasi kanli bir çatismayi önlediler.
Saldirganlarin bir kolu, Malatya’nin büyük semtlerinden biri olan Sitmapinari’na yönelmisti. Burasi, isçilerin yogun oldugu bir semtti. Saldirganlar, yika yaka Sitmapinari’na ulasti ve Alevi ve solculara ait isyerlerinin tümünü tahrip etti.
Üç ögrencinin hunharca öldürülüsü
Çilesiz Mahallesi, Malatya’nin güneybatisinda, bahçeli bir semttir. Kentin eski mahallelerinden biri sayilir. Yüzyildan beri Alevilerle Sünniler iç içe yasamaktadir. Mezhep sorunlari yasamadan ortak is yapmislar, az da olsa birbirlerine kiz alip-vermislerdir. Karanlik eller durmaz ki; Hamit Fendoglu’nun hunharca öldürülmesini firsat bilenler saldirilarini bu semte de yönelttiler.
Çilesiz Mahallesi’nin halki, Malatya Merkezi’ndeki saldiri olayini üzüntü ve kuskuyla izlerken; mahallenin çocuklari da bahçede top oynamaktadirlar. Saat 12.00’ye dogru bir araba, top oynayan çocuklara yaklasir. Arabadan biri iner, “Naci, Sait, Özcan” diye ismen çagirdigi üç çocugu arabaya alir ve uzaklasirlar. Arkadaslari da, herhalde ögretmenleridir, bir yeri göstermek için götürdüler, düsüncesiyle basta ailelerine haber vermezler. Ama sonra kuskulanirlar ve ailelerine bildirirler.
Götürülen çocuklar (Özcan Türksever, Sait Hazar, Naci Erguvanli) 14-15 yaslarinda olup, Gazi Lisesinin ögrencileridir. Üçü de Alevi ailenin çocuklaridir. Birkaç saat sonra aci haber gelir. Çocuklar önce iskence görmüs, sonra kafalarina sikilan kursunlarla öldürülmüstür. Katiller bununla da yetinmemisler, cesetleri, Malatya’ya 8 kilometre uzakliktaki Beylerderesi’nde demiryolu tüneli önünde raylarin üstüne birakmislardir. Üzerlerinden tren geçen cesetler paramparça olarak bulunmustur. Çocuklarin aileleri, katillerin bulunmasi için kuskulandiklari bazi isimleri ilgili makamlara vermisler, ancak sanki yer yarilmis katiller içine girmis gibi, cinayetler yapanlarin yanina kar kalir.
Saat 16.30 siralarinda komsu illerden gelen askeri birlikler saldirganlari ve saldiriyi denetim altina alirlar.
Celal Bayar ve Süleyman Demirel Malatya’da
Hamit Fendoglu’nun ve yakinlarinin cenazeleri, Bulgur Köyü’ne götürüldü. Cenaze törenine katilmak üzere eski Cumhurbaskani Celal Bayar, AP Genel Baskani Süleyman Demirel, MSP Genel Baskani Necmettin Erbakan ile MHP Genel Baskani Alpaslan Türkes, Esenboga Havalimanina giderler. Ancak, olaylar nedeniyle Malatya Havaalani hava trafigine kapatildigi için, Bayar ve parti baskanlari, uzunca bir süre Havaalaninin açilmasini bekler. Sonunda uçakla Malatya’ya, oradan da karayoluyla dogruca Bulgurlu Köyü’ne giderler.
Celal Bayar, bir gazetecinin sorusu vesilesiyle degerlendirmesini yapar: “Bu münasebetle tekrar edeyim ki, bugünkü tutumla anarsi dedigimiz milletlerarasi ihtilalci komünizmin önüne geçilemez. Ancak bu mesele, komünizm tehlikesine inanmis olan kimselerin, alacaklari çok ciddi ve sumullü tedbir ve icraatlari ile hal ve tasfiye olunur.” 17 Celal Bayar, bir zamanlar “Kisla birlikte komünizm gelecek” demisti.
Cihad ve din
Hamit Fendoglu’nun ölümünden iki gün önce Bilim ve Kültür Dernegi adli bir kurulus, Malatya’da “Milletim Uyan” baslikli bir bildiri dagitir. Bildiride su ifadeler yer almaktadir:
“Milletini seven subay, ögretmen, memur, talebe, isçi, köylü, kendini devletin, milletin temiz ideallerine adayan degerli kardeslerimiz, komünistler tarafindan kahpece sehit edilmislerdir. Müslümanlar, bizi yok etmeye yönelen Islam ve millet düsmanlarinin karsisinda, müdafaa kavgasinda birleselim. Içinde bulundugumuz zor günler, bütün Müslümanlari bir araya getirmelidir. Vedatlar, Ibrahimler; sizlerin biraktiginiz yerden davamiz daha da yükselecek, komünist katillerden intikaminiz mutlaka alinacaktir.”
18 Nisan günü, Malatya’da saldiri basladigi saatlerde Belediye hoparlöründen Kuran okumaya baslanir. Kuran’in okunmasindan sonra sagci bir grubun hoparlörden yaptigi “Din elden gidiyor. Camilere de bomba konuluyor” anonslari araliksiz aksama kadar sürmüstür. Böylece halkin dini duygulari kiskirtilarak katilimin çogaltilmasina, saldirilarin yayginlastirilmasina çalisilmistir. “Güçlü devlet”in Malatya’daki temsilcileri ise bu tahriklere seyirci kalmistir.
Olay gecesi
18 Nisan’i 19 Nisan’a baglayan gece, sagci ve solcular, olasi bir saldirinin korkusunu yasiyorlardi. Kimi mahallelerde azinlikta olan Aleviler, Alevilerin yogunlukta oldugu ‘Cemal Gürsel, Ata, Samanli, Özalper, Çavusoglu, Basharik Mahallelerine siginarak kendilerini güvenceye almaya çalisiyorlardi. Tüm mahalle ve sokaklarda nöbet tutuluyordu. Aleviler ve solcular, olasi bir saldirida haberlesmek üzere birbirlerinin telefonlarini aliyorlardi. Sokaklardaki nöbetlerin yani sira, evlerde de nöbet tutuluyordu. Silahli olmayanlar mutfak biçaklarini, tahra, balta gibi kesici aletlerini yanlarinda bulunduruyorlardi. Evlerin isiklari söndürülmüstü ve insanlar yangina karsi kendilerince önlemler almislardi. Az da olsa bazi kisiler, gecenin karanliginda evlerinin yol cephesini yesile boyamislardi. Kimi evlerin pencerelerinde ise, “Bu evde Hamido’nun yasi var” yazili kagitlarin asili oldugu görülüyordu. Telefonla mahalleler arasi haberlesme aksamadan sürdürülüyordu.
Gece yarisi olmustu ki, bazi mahallelerden silah sesleri duyulmasi heyecan ve korkuyu doruga çikardi. Telefonlasmalar, çesitli yollarla haberlesmeler ve bilgi alma çabalari yogunlasmisti. Gözü yasli anneler, bebelerini katliamdan nasil kurtaracaklarinin umutsuz çareleri üzerine kafa yoruyordu. Kimi kadinlar ise, erkeklerin yaninda çatismaya hazirlaniyorlardi.
Sehir merkezinde tahrip edilen ve yakilan isyerlerinin yangini devam ediyordu. Karanligi artiran agir ve kokulu bir dumanla kapli gökyüzü, korkuyu artiriyor, tehdidi insanlarin yanan genizlerine ulastiriyordu. Ilk gece, önemli bir olay yasanmadan ama herkesin tetikte oldugu bir sekilde geçti.
Ertesi günün gazetelerinde saldiriya iliskin mansetler söyleydi:
* Bine yakin isyeri yakilip tahrip edildi. Polis ve Jandarma müdahale etmeyince Jetler uçuruldu. (Son Havadis, 19. 04. 1978)
* Fendoglu’nun mensubu oldugu Bulgurlu Asiretlerinden onbinlerce kisinin sehre girmesiyle büyüyen olaylar sirasinda bin kadar isyeri ve ev kundaklanarak, 3 kisi öldürülmüs, 30 kisi yaralanmistir. (Tercüman, 19. 04. 1978)
* Dün sabah erken saatlerde çogunlugu köylerden gelen ellerinde uzun sopa ve zincir bulunan binlerce kisi sehir içinde gösteri yaptilar. Polisin kendilerine karsi koymamasi sonucu, birçok isyeri tahrip edilerek yakildi. (Hürriyet, 19. 04. 1978)
* Malatya, saldirgan gruplar tarafindan savas alanina çevrildi. (Cumhuriyet, 19.04. 1978)
* Malatya’da en az 700 isyeri tahrip edildi. Belediye hoparlörlerinden “Din elden gidiyor, camilere bomba konuluyor” anonslari yapildi. (Milliyet, 19. 04. 1978)
c) Saldirganlar Mahallelerde
Beydagi tepelerinde kente ulasan günesin isiklari, yanginin karabulutunu delerek tahrip edilmis ve yakilmis yerleri aydinlatmaya çalisiyordu. Yeni bir günün sabahinda, geceyi ayakta nöbet tutarak geçirmis olanlar, görevlerini yenilere birakiyordu. Mahallelerden ya da sokaklardan birer temsilcisi, yakilan ve tahrip edilen yerleri görmek, ayrintili bilgiler getirmek üzere, sehir merkezine gönderildi. Kimi isyerlerinin sahipleri de enkazi temizlemeye, arta kalan esyalarini toplamaya gelmisti. Caddeler, sokaklar dükkan ve isyerlerinden çikarilmis kirik dökük ve yanik esya kalintilariyla doluydu. Yangin için için devam ediyordu. Kokudan ve enkazdan geçilmiyordu. Askeri birlikler ve güvenlik güçleri tam teçhizatla ikiser ikiser dolasiyorlardi. Motorize birlikler de caddelerde ve mahalle aralarinda devriye geziyorlardi.
Sehir merkezinde tahrip edilen ve yakilan isyerlerinin önü ile, cadde ve sokaklar insanla dolmustu. Herkes birbirine kuskuyla bakiyordu. En ufak bir tartisma kanli olaylara dönüsebilirdi. Böyle bir ortamin yaratilmasinin sorumlulugunu kimse üstlenmek istemediginden olacak ki, kimse kimseyle konusmak istemiyordu.
Saldirganlarin, Alevilerin yogun oldugu mahallelere yöneldigi haberi fisiltiyla yayginlasinca; sehir merkezi yavas yavas bosalmaya basladi.
Beydagi Mahallesi, Beydagi’nin bati cephesinin dik yamaçlarina yerlesiktir. Buraya yerlesenlerin çogunlugu Elazig, Tunceli, Sivas, Adiyaman’in köylerinden gelenlerdir. Varos olarak (gecekondu) taninan bu mahallenin kanalizasyonu, suyu, yolu yoktur. Cemal Gürsel Mahallesi de ayni sorunlarla karsi karsiyadir. Bu mahalleler, gecekondularin tüm tipik sorunlarini yasayan, issizligin kol gezdigi, yoksullugun bel büktügü yerlerdir. Böyle bir ortamda tarikatlarin, milliyetçilerin, solcularin egemenlik yarisina girmeleri kaçinilmaz olmustur.
Silahli çatismanin patladigi haberi ilk bu semtten geldi. Beydagi Tepesinden bir grubun otomatik silahlarla ates açmasi üzerine, mahalleden, adeta “Geleceginiz varsa, göreceginiz de var” dercesine, silahini eline alan rasgele ates eder. Binlerce mermi sikilir. Bu sirada 10-15 kisi de yaralanir. Haberi alan askeri birlikler olay yerine yetisirler. Tepeden ates edenler, Beydagi’nin yükseklerine dogru kaçisirlar. Mahalle içindekiler de kaçisarak görünmemeye çalisirlar. Beydagina kaçmak isteyenler, havadan izleyen helikopterin yardimiyla silahlariyla birlikte yakalanirlar. Yakalananlarin sag gruptan oldugu söylenir. Bu arada, güvenlik güçleri tarafindan mahallede de arama yapilir, çok sayida kisi gözaltina alinir. Aramada bol miktarda silah ve mermi ele geçirilir.
Beydagi, Basharik ve Cemal Gürsel Mahallelerinde silahli çatisma çiktigi sirada, Basharik’in Yakinci Sokaginda oturan biri disari firlayarak, “Ey Müslümanlar ve duruyorsunuz, Aleviler ve komünistler yukarida yüzlerce Müslümani öldürdüler. Dernek kanali cesetlerle dolu...” diye bagirir. Bunun üzerine, bagiranin karsi komsusu ve mahallede “Babaanne” olarak taninan, namazli, aptesli yasli bir kadin disari çikar ve “Ulan sahtekâr, yalanci, sen evindeydin. Silah sesleri ta uzaklardan geliyor. Kapi komsularini birbirlerine mi düsürmek istiyorsun?” diyerek eline aldigi tasla adamin arkasina düser. Eger o yasli anne olmasaydi, belki bu sokakta da çatisma çikmisti.
Bu kez kötü haber Çavusoglu Mahallesinden geldi. Habere göre, bu mahallede silahli çatisma çikmisti. Çavusoglu Mahallesinde oturanlarin yüzde 80’i Alevi kökenlidir. Sagci bir grup mahalleyi silahla basar, belirli yerlere ates ederler. Mahalleden de karsilik verilir. Az sonra olay yerine yetisen polisin, saldirganlarin pesine düsecegine, mahallenin içine dalarak evleri aramaya baslamasindan yararlanan sagci grup kayiplara karisir. Mahalle sakinleri, polisin yanli tutumunu protesto ederek “Bizim evlerimiz burada, önce burayi basip ates edenleri, evlerimizi yakanlari yakalayin” diye sert tepki gösterirler. Silahli saldiri sirasinda mahalleli gençlerden 16 yaslarindaki Aziz Yüce bacagindan yaralanmis, birkaç ev de atese verilmistir. Polis yanli tutumunda kararlidir, evleri aramaktan vazgeçmez. Bazi evlerde silah ve mermi ele geçirilir. Ayrica mahallede kirk kisi de gözaltina alinir.
Özalper (Samanharki) Mahallesi de sagci bir grubun silahli baskinina ugrar. Saldirganlar, bazi isyerlerinin ve evlerin camlarini kirar. Konutlardan da silahla karsilik verilmis, ardindan saldirganlarla mahalleli, sokakta tas ve sopalarla birbirlerine girmislerdir. Çok sayida kisi yaralanir; Polis, silahli ve sopali sagci gruplari görmezlikten gelerek; isyerleri ve evleri saldiriya ugrayanlari toplamaya yönelir. Bu kez polise karsi tepki yogunlasir. Bu sirada olay yerine askeri birlik yetisir, mahalleyi kontrol altina alir. Yapilan aramalarda silah ve mermi ele geçirilir, bunlari tasiyan ya da bulunduranlar da gözaltina alinir.
Özalper Mahallesinde, sayginligiyla taninan Yusuf Güzel tepkisini dile getiriyordu: “Hamido’nun ve yakinlarinin ölümü hepimizi çok üzmüstür. Ama mahallede oturan Alevilerin suçu nedir? Iki gündür evlerimizi, isyerlerimizi tahrip ettiler, yaktilar. Kanli bir olay çikmasin diye gençlerimizi evlerde tutarak disari birakmadik. Onlarin cani varsa, bizim de var. Bir yanda fasistler saldiriyor, bir yanda polis bizi eziyor. Böyle devlet, adalet olmaz. Bizi canimizdan bezdirdiler.”
Kalender Agdas isimli yasli bir vatandas da, bir polis yetkilisiyle tartisiyordu. “Memur bey, iki-üç gündür var miyiz, yok muyuz. Gözümüze uyku girmedi. Su karsidaki evlerin, su yukaridaki evlerin, su sokaktaki evlerin tümü Sünni. 30-40 yildan beri komsuyuz. Aramizda degil mezhep, çocuk kavgasi bile olmadi. Iki günden beri Alevilere, solculara ait ev ve isyerlerimizi yaktilar. Kanli olay olmasin diye çocuklarimizi, gençlerimizi sokaga birakmiyoruz. Fasistler silahla kollarini sallayarak geliyorlar, dükkanlari, evleri yakiyorlar, tahrip ediyorlar. Polisler de geliyor, onlari degil, suçlu diye bizi alip götürüyorlar. Devlet, Alevilere, sehirde isiniz yok, isyeri açamazsiniz, isçi olarak çalisamazsiniz, çocuklarinizi okutamazsiniz, yeniden köylerinize gidin, davar-sigir güdün desin. Bu nedir? Fasistler uzaklardan gelip bize saldiriyor, ates ediyor. Polis geliyor bize saldiriyor, bizi toplayarak götürüyor...”
Mahallelerde silahli çatismalarin yogunlastigi haberleri yayginlasiyordu. Olayin birinci günü Çilesiz Mahallesinde bahçede top oynayan üç lise ögrencisi kaçirilmis ve iskenceyle öldürülmüslerdi. Öldürülen bu gençlerin cenaze törenine on bin kadar kisi katilmisti. Cenaze törenine katilan kadinlar gözyaslariyla agit söyleyerek, yaslilar suskun, gençler slogan atarak yürüyorlardi. Güvenlik güçleri, kortejin yolunu degistirmek için engellemeye çalismisti. Kortejdekiler de direniyor ve belirlenen güzergâha gitmek istiyorlardi. Güvenlik güçleriyle kortejdekiler arasinda sert tartismalar, itismeler de olmustu. Güvenlik güçleri, bazi gençleri gözaltina almaya kalkisinca, tartismalar daha da sertlesiyordu. Askeri birliklerin devreye girmesiyle olay tatliya baglandi. Cenazeler, Kuyuönü Mezarliginda topraga verildi. Tam bu sirada Cemal Gürsel Mahallesine silahli saldiri düzenleyen sagci bir grupla solcular arasinda çatisma baslamisti. Binlerce merminin sikildigi çatismada 10 kadar kisi yaralandi. Askeri birliklerin yetismesi üzerine çatisan gruplar kaçismaya basladilar. Çok sayida kisi gözaltina alindi. Aramalarda bol miktarda silah ve mermi yakalandi.
Çatismalarin çiktigi mahallelerin tümü Alevilerin yogun oldugu yerlerdi. Baska yerlerden gelen sagci gruplar silahla saldiriyor, güvenlik güçleri gelince kaçisiyorlardi. Güvenlik güçleriyse kendini savunan mahalle halkini gözaltina aliyordu. Tüm bunlarin, Alevileri gözaltina almak için hazirlanmis bir oyun oldugunu düsünenler de olmustu. Çünkü silahla saldiran sagcilar nedense yakalanmiyordu. Yakalanan az sayida sagciyi da askeri birlikler ele geçirmisti.
19 Nisan aksami, güvenlik güçleri ve askeri birliklerin ortaklasa çabalarinin sonucu olaylar denetim altina alinmisti. Ama korku ve kuskular günlerce sürdü. Mahalle, sokak ve ev nöbetleri devam etti.
Içme suyuna zehir konulmasi
Iki günden beri devam eden saldirinin, isyerlerinin ve konutlarin yakilip yikilmasinin yarattigi sinir gerginligi, korku ve heyecan sürüyordu. Bu gece ve yarin neler olabilecegi olasiliklari üzerine tahminler, yorumlar yapiliyordu. Tam bu sirada, sehrin içme suyuna zehir konuldugu haberi kisa süre içinde tüm kentte yayildi. Bilinmeyen biri tarafindan, emniyete, bazi kurumlara ve basina telefon edilerek içme suyunun bulundugu ana depoya çok miktarda zehir atildigi bildirilir. Bunun üzerine Valilik, her olasiligi düsünerek tahlil sonuçlari gelinceye kadar kent suyunun içilmemesini anons eder.
Iki-üç günden beri uykusuzlugun ve olumsuz ortamin gerginliginden rahatsiz olan bazilari zehirlendikleri süphesiyle hastanelere basvurur; hastanelere kasitli olarak basvuranlar da olmustur. Haber üzerine 8. Kolordu Komutani, Saglik Müdürünü de yanina alarak, tüm hastaneleri bizzat dolasmis, hastalarla görüsmüs; hastane yetkililerinden bilgi almistir. Kolordu komutani ayrica kentteki resmi, özel ve askeri hastanelerden suyun tahlilini istemistir. Kisa süre sonra tahlil sonuçlari rapor halinde gönderilir. Gelen raporlarin tümünde içme suyunda zehirli maddelerin bulunmadigi belirtilmistir. Ancak Türkes’i Malatya’ya geldiginde evinde konuk etmis olan Muhittin Turgut’un sahibi oldugu “Dogu Özel Hastanesi”ne zehirlenme sikayetiyle 200’e yakin basvuru oldugu, Muhittin Turgut’un gelenleri geri göndermedigi, zehirlenme belirtilerini teyid ettigi, fakat böyle bir seyin simdilik olanaksiz oldugu bildirilmistir. 20
Silah kaçakçilari devrede
Malatya’da silah kaçakçiligi yapan bir sebekenin Sünni elemanlarinin, Sünni mahallelerinde tanidiklarinin araciligiyla “Alevilere disaridan çok silah geldi. Saldiriya hazirlaniyorlar” diye söylenti çikardigi, bu duruma karsi önerilerde de bulundugu bildiriliyordu. Bu kisilerin söyle konustugu anlatilir: “Bir Müslüman olarak, zorumuza gitti. Böyle bir gün ve ortamda Müslümanlara yardimci olmazsak, Müslümanligimizdan süpheleniriz. Sagdan-soldan silah temin ettik. Size istediginiz kadar silah verecegiz. Para önemli degil, elinize geçtiginde ödersiniz.”
Ayni sebekenin Alevi ortaklarinin da, Alevilerin yogun oldugu mahallelere giderek ayni biçimdeki söylemlerle güya yardimci olmaya çalistigi belirtilir. Kaçakçilar, böylece silahlarini, o günün fiyatlarinin 3-4 kat üstünde pazarlama imkani bulmuslardir.
Hamit Fendoglu’nun esi hükümetin telgraflarini kabul etmiyor
Hamit Fendoglu’nun esi Mukaddes Hanim, saygin bir ev hanimidir. Konukseverdir. Her aksam evinde en azindan üç-dört konugu bulunmaktadir. Tatli dil, güleryüzle konuklarini, komsularini, arkadaslarini memnun etmeye çalisir. Insanlar arasinda ayirim gözetmeden, fakir-zengin demeden herkesi ayni gözle görür, sever ve yardim elini uzatir. Çevrede sevilen bir hanimefendidir.
Mukaddes Hanim, esinin, gelininin ve torunlarinin acisini yasarken Malatya’da isyerlerinin tahrip edildigini, yakildigini, üç ögrencinin öldürüldügünü duydugunda, “Bunlar olmamaliydi. Acimiza yeni acilar eklenmemeliydi. Biz ve Malatyalilar böyle aciyi hak etmemistik” diye üzüntülerini belirtmistir.
Hamit Fendoglu’nun ve yakinlarinin katledilmesinden dört gün sonra Basbakan Bülent Ecevit ile Içisleri Bakani Irfan Özaydinli, Fendoglu’nun esine birer bassagligi telgrafi göndermislerdir. Mukaddes Hanim, gelen her iki telgrafi da almaz ve gerekçesini söyle belirtir:
“Bu suikast bir Kotil’e (Istanbul Belediye Baskani), bir Dinçer’e (Ankara Belediye Baskani) yapilmis olsaydi, Ecevit’in temsilcisi veya kendisi o cenaze töreninde bulunmaz miydi? Bu acili gönlümle Ecevit’e soruyorum: Esimin cenaze törenine hükümeti temsilen kim gönderilmistir?
“Hükümetin Il’deki temsilcisi Vali bile bassagligi ziyaretine dört gün sonra gelmistir. Ecevit iktidar olurken; ‘Analar aglamayacak, göz yaslarimiz dinecek’ demisti. Simdi anneler degil, babalar, babaanneler, kayinvalideler de agliyor..”
d) Bir Bilanço
17 Nisan 1978 aksami baslayan saldiri, tahrip ve silahli çatisma; 20 Nisan aksamina kadar sürdü. Ancak üç gün içinde denetim altina alinabildi. Bu süre içinde 8 kisi ölmüs, 20’si agir olmak üzere 100 kisi yaralanmis, 100 isyeri ve konut tamamen olmak üzere, toplam 960 isyeri ve konut tahrip edilmistir. Olaylar sirasinda onlarca oto da zarar görmüstür.
Bazi isyerlerinde yanginin halen devam ettigi 20 Nisan günü sehir merkezindeki enkazi kaldirma çalismalari baslatildi. Cadde ve sokaklar ancak iki günde temizlenebildi. Bir yandan enkaz kaldiriliyor, bir yandan da mahkeme kanaliyla hasar tespiti yapiliyordu. Hasarin o dönemin degeriyle 100 Milyon TL oldugu belirlenmistir. Ancak devlet 60 Milyon TL ödemistir.
Dogu illerine gönderilen bombalar
Hamit Fendoglu’na gönderilen bomba disinda, birbirinin benzeri ve agirliklari 1 kilo 350’ser gram, ambalajlari da ayni olan üç paket daha 7 Nisan’da Ankara’dan postaya verildi. Bombali paketler, Kahramanmaras’in Pazarcik Ilçesi CHP Ilçe Baskani Memis Özdal’a (Alevi), Adiyaman Emniyet Müdür Yardimcisi Abdülkadir Oltu’ya ve Ahmet Akalin adinda Adanali bir isadamina gönderilmistir.
Pazarcik’taki alici Memis Özdal kuskulanir ve paketi almaz. Postaneye getirilen paketi burada iki memur açar. Açilir açilmaz meydana gelen patlama sonucu, bir memur parçalanarak yasamini yitirirken, digeri de agir yaralanir.
Adiyaman ve Adana’ya gönderilen paketlere, alicilarina ulasmadan Içisleri Bakanliginca el konulur. Uzmanlar tarafindan röntgen isinlariyla incelenen paketlerde bomba oldugu belirlenir ve paketler imha edilir.
Yapilan inceleme sonucu, bu paketlerdeki patlayicilarin, daha önce Istanbul Üniversitesi’nde ögrencilerin üzerine atilan bomba ve ADMMA yakinlarinda atilarak 5 kisinin yaralanmasina neden olan bombalarda kullanilanla ayni oldugu belirlenmistir. Bombalarin dinamit üzerine demir çubuklar ve sarapnel parçalari konduktan sonra telle sarilarak yapildigi, atesleme piminin kutunun kapagina baglandigi saptanmistir.
Uzmanlar, herhangi bir yerde yapilmasinin mümkün olmadigini belirttikleri bu türden patlayicilarin ancak Atom Enerjisi Arastirma Merkezinde yapilabilecegini belirtmislerdir. Bunun üzerine Ankara Nükleer Arastirma Merkezinde arama yapilmistir. Bu merkezde çalisanlarin büyük çogunlugu Ülkü Ocaklidir. Ülkü Ocaklarinin eski Genel Baskani Muharrem Semsek de burada çalismaktadir. Muharrem Semsek ve birkaç arkadasi gözaltina alinir ve Nükleer Arastirma Merkezi de bir süre için kapatilir. Muharrem Semsek ve arkadaslari daha sonra mahkemece serbest birakilir.
Bombali paketler neden Dogu ve Güneydogu Anadolu’ya gönderilmistir? Dogu ve Güneydogu Anadolu’da feodal yapi (asiret, sihlik, tarikat, agalik) agirliktadir. Mezhep, Kürt-Türk çeliskisi bulunmaktadir, Bu yapinin her an kavgaya hazir oldugu beklentisiyle bu bölgeler seçilmistir. Amaç, bölgede karisiklik çikarmak, kavga ve çatisma ortaminin fitilini ateslemektir. Böylesine profesyonel planlar, PTT organizasyonun kullanilmasi, siradan örgütlerin isi degildir. Bunlar ancak, deneyimli, çok iliskili kurum ve örgütlerin yapabilecegi eylemlerdir, hazirliklardir. Hamit Fendoglu’nun ölümüne neden olan bombanin sirri hâlen çözülmüs degildir.
“Hamido ile iki torununun ve gelininin katliyle ilgili suikastin, solcularin ve onlarla isbirligi halindeki bölücülerin eseri olduguna dair bir bant gazetemizce ele geçirilmistir.”
Ortadogu Gazetesi böyle yaziyordu. Ama aradan tam 20 yil geçmistir. Ortadogu Gazetesinin ele geçirdigi söylenen bant nerededir? Niçin bu bant alinip çözülmemis, olay ortaya çikarilmamistir? Gazetenin ele geçirdigi ileri sürülen bant gerçekse, açiklanmasinda bir sakinca mi vardir? Bombanin ve katliamlarin arkasinda güçlü örgütler mi var? Bombalar Ankara Nükleer Enerji Arastirma Merkezi’nde mi imal edildi, eger öyleyse bombalar kimler tarafindan imal edildi, kimlere verildi? Birbirini izleyen sorular...kuskular.. susan iktidarlar... tartisilan Kontr-Gerilla örgütü ve CIA...
Politikacilarin söz düellosu
Basbakan Bülent Ecevit: “Malatya olayinin rastlanti olmadigi, ülkede kutuplasmayi körüklemek isteyen güçlerin, örgütlerin payinin oldugu söylenmektedir. Muhalefet partileri Malatya’daki olaylara tam olarak temas etmemislerdir, çünkü taraf tutmaktadirlar... Barisa razi olmayanlar vardir...”
Tekin Erer (Son Havadis Gazetesi): “Komünist ve anarsist elbette bomba atacak, elbette yurtta huzursuzluk çikaracaktir. Onun görevi esasen budur. Böyle olmazsa zaten biz onlara anarsist ve komünist damgasini vurmayiz. Komünist ve anarsistlerin yurdu karsabotajlar yapmak, cinayetler islemek görevidir. Onlarin isi bu”
Yasar Okuyan (MHP Genel Baskan Yardimcisi): “Komünist alçaklar tarafindan hunharca öldürülen Malatya Belediye Baskani, degerli dava insani merhum Fendoglu’nun gerçek katillerini CHP iktidari himayesine almaktadir. Ve milliyetçilere iftira savurmaktadir...”
Süleyman Demirel (AP Genel Baskani): “Hadiselerin altinda komünizm, yikiciligin ve bölücülügün bulundugunu henüz hükümet hiç dillerine almiyor. Türkiye’yi rahatsiz eden gerçek sebep budur... Bu olaylarin gerçek sebebini anlamaktan aciz bulunan hükümetin gaflet uykusundan uyanmasi için daha kaç vatandasimiz can verecektir? Bu hükümet gaflet uykusundadir...”
Alpaslan Türkes (MHP Genel Baskani): “Ecevit ve Içisleri Bakanini, bizim hakkimizda ima yolu ile de olsa öne sürdükleri iddialarini ispata davet ediyorum. Bu iddialarini ispat edemedikleri takdirde dünyanin en alçak ve en serefsiz insanlari olacaklardir...”
Görüldügü gibi, siyasi partilerin lider ve yöneticileri, bu katliamlarin, olaylarin neden ve niçinlerini arastirmadan, önleyici çözüm önerileri üretmeden; demagojilerle birbirini suçlamaktadirlar.
Provokasyon kokusu
Malatya’da meydana gelen olaylar sirasinda polislerin büyük bölümü müdahale etmemistir. Saldirganlara engel olmaya, maskeli öncülerini yakalamaya çalisan bazi polisler ise diger bazi polislerin sert ve küfürlü tepkileriyle karsilasmislardir. Hatta kendi aralarinda kavga edenler de olmustur. Malatya Emniyet Müdürü, polislerin kendi aralarindaki kavgadan dolayi POL-DER Baskani Komiser Yusuf Degirmenci ile POL-BIR Baskani Riza Kaya’yi isten el çektirmistir.
Yine adini açiklamak istemeyen bir polis yetkilisi, Milliyet Gazetesi’nin Malatya Muhabiri Erhan Akyildiz’a su açiklamayi yapmistir: “Malatya’da olaylar ayni anda, degisik yerlerde patlak vermistir. Cenazenin kaldirilacagi caminin yaninda bulunan bir dinamit patlamadan etkisiz hale getirilmistir. Bazi yerlerden ates açildigi görülmüstür. Bütün bunlar, olayin kökünde bir provokasyon oldugunu isaret etmektedir. Dünkü protesto gösterisini yapanlarin büyük bir çogunlugunu 15-20 yaslarindaki gençlerin teskil etmesi de bunun baska bir kanitidir.”
Cumhuriyet Gazetesi’nin Malatya muhabiri, ayni zamanda Görüs Gazetesinin de köse yazari Rasit Kisacik’a göre; “... Bu gergin hava, Emniyet kadrosunda da genis ölçüde huzursuzluga, gerginlige ve küskünlüge yol açiyor, polisin olaylar karsisindaki etkinligi kalmiyordu. Nitekim 17 Nisan aksami saat 19.00’da Hamit Fendoglu’nun evinde açilan bombali kolinin yolaçtigi olayin nelere gebe olacagi hemen herkes tarafindan degerlendiriliyorken; bu degerlendirmenin polis örgütünden neden yapilmadigina dikkat çekiliyordu. Ayni gece saat 20.00 siralarinda harekete geçen MSP’li, MHP’li ve AP’li militanlarin Kisla Caddesi’nde yaptiklari yürüyüs ve bu yürüyüs esnasindaki saldirilar ertesi gün için bir uyari iken, bir gün sonra cadde ve sokaklarda hiçbir güvenlik görevlisinin görülmemesi çok anlamlidir.
“17 Nisan gecesi saldirganlardan hemen sonra Malatya’da bulunan CHP’li senatör, bir basin toplantisi düzenleyerek... ertesi gün olabileceklere yetkililerin dikkatini çekerek önlem alinmasini istiyorlardi. Ancak ne yazik ki bu istem yetkilileri harekete geçirmiyordu...”
Türkes’in kehaneti
MHP Genel Baskani Alpaslan Türkes; “Hükümet, MHP’ye yönelik iftiralarini yogunlastirdigini ve milliyetçilere iskence ederek, canavar POL-DER üyesi iskenceci polisler hakkinda hükümetin yasal yoldan hesap sormasini istemis. Bu muameleler sürdügü takdirde Erzurum ve Kahramanmaras’ta da bu tür olaylarin çikacagini belirterek gelecek hakkinda tahminde bulunma sayilmamalidir demistir..”
Türkes’in bu kehânetinin gerçeklesmesi çok sürmez. Erzurum ve Kahramanmaras’ta olaylar baslar. Pazarcikli Memis Özdal, 7 Nisan’da gönderilen bombali paketi alip açsaydi; 24 Aralik 1978’de Maras’ta meydana gelen toplu katliam herhalde o zaman olacakti. Türkes; ezbere konusmaz, bir olay olacaktir demisse mutlaka olur. Nitekim Kahramanmaras’ta ve Erzurum’da olay çikacak demisti. Çok sürmedi, olaylar her iki ilde artarda patlak verdi.
Kahramanmaras’ta güvenlik güçleri, sagci örgütlerin eylem hazirligi içinde olduklarina dair ihbar alirlar. Bunun üzerine olay çikmasini beklemeden genel bir arama yaparlar. Arama sirasinda çesitli eylemlere karismis, adam öldürmüs ve yaralamis olanlarin da içinde bulundugu 34 kisi gözaltina alinir. Sorgulari yapilarak adliyeye sevkedilen ve tutuklanan bu kisilerin arasinda, Büyük Ülkü Dernegi’nin birinci ve ikinci baskanlariyla MHP Maras Milletvekili Mehmet Yusuf Özbas’in oglu Avukat Edip Özbas da bulunmaktadir. Tutuklama haberini alan MHP Milletvekili, Adliyeye giderek tutuklama kararini veren 2. Asliye Ceza Hakimi Kazim Demirsu ile Ertop Kazmaz’a saldirir, Savciya hakaret eder.
Olaylarin sorusturmasinda, “Türk Yildirim Komandolari” ile “Esir Türkleri Kurtarma Ordusu” adiyla iki gizli örgüt ortaya çikarilmistir. Sorusturmayi yürüten yetkililerin açiklamalarina göre; “Ülkü Ocaklarinin, lise ögrencilerinin eline az tesirli patlayici maddeler vererek ülkücülere ait yerlere attirdiklari, suçu sol örgütlere yükleyerek eyleme geçtikleri” saptanmistir.
Erzurum’da Atatürk Üniversitesi’nde ülkücüler, sol görüslü ögrencilere ve ögretim üyelerine saldirarak dövmüslerdir. Ayrica Erzurum sokak ve caddelerinde sol görüslü olanlarin isyerleri tahrip edilmis ve dövülmüslerdir.
Malatya’dan Alevi göçü
Hamit Fendoglu’nun öldürülmesinin ardindan çikarilan olaylarda 1000’e yakin isyeri tahrip edildi ve yakildi. Yakilip yikilan isyerlerinin yüzde 90’i demokrat, solcu ve Alevilere aitti. Saldiridan yaralananlarin da çogunlugu bu kesimin insanlariydi. Artik Malatya’da demokratlarin, solcularin ve Alevilerin yasamlarini sürdürme ve is yapma olanaklari zorlasmisti. Bu nedenle Malatya’dan göç basladi.
12 Eylül 1980’de yapilan askeri darbeden sonra da, demokrat, solcu ve Alevilere yönelik fasist baskilar yogunlasti. Neredeyse her gün evleri, isyerleri aramadan geçirilen bu insanlar, uyduruk gerekçelerle gözaltina aliniyor, iskencelerden geçiriliyordu. Bunca baskiyla karsilasan demokrat, solcu ve Aleviler, sonunda Malatya’yi terk etmek zorunda kaldilar. Is sahibi olanlar, isyerlerini günün degerinin çok altinda fiyatlara satarak Mersin, Adana, Istanbul, Izmir gibi kentlere göç etmeye basladilar. Ekonomik gücü olmayanlar da köylerine döndüler. Böylece Malatya’nin inançsal, etnik ve kültürel mozaigi, siyasal yapisi esasli bir degisime ugramis oldu...
1974-1980 Yillarinda Malatya’da Islenen Siyasi Cinayetler:
•Adi Meslegi Öldürülme tarihi Politik tarafi
.Hamza KARAAGAÇ, Memur 15. 02. 1974 Sol
•Nüvit BARUT Serbest 13. 09. 1975 Belirsiz
•Kazim GÖKTAS Ögrenci 06. 12. 1975 Sol
•Mehmet SENSES Polis 22. 01. 1976
•Bekir ALTINDAG Bekçi 22. 01. 1976
•Ilker AKMAN Mühendis 25. 01. 1976 Sol
•Y. Ziya GÜNES Ögrenci 25. 01. 1976 Sol
•H. Basri TEMIZALP 25. 01. 1976 Sol
•Naim KORKMAZ Isçi 25. 08. 1976 Sol
•Mehmet YILMAZ Ögretmen 26. 01. 1977 Sol
•Mehmet ERBAS Muhtar 02. 06. 1977 Sol
•Kaya ÇAVDAR Ögrenci 20. 11. 1977 Sag
istirmak, milleti bölmek •Mahmut TANER Serbest 11. 12. 1977 Sag
•Mustafa BAR Isçi 22. 01. 1978 Sol
•Haydar CERITLI Isçi 22. 01. 1978 Sol
•Erhan BITLISLI Mühendis 25. 01. 1978 Sol
•Metin KORKMAZ Ögrenci 10. 03. 1978 Sol
•Hasan YASIN Ögrenci 10. 03. 1978 Sol
•Ahmet Serif SATILMIS Ögrenci 04. 04. 1978 Sol
•Zeynel ADIGÜZEL Ögrenci 14. 04. 1978 Sol
•Vedat GÖKDEMIR Ögrenci 14. 04. 1978 Sag
•Ibrahim Ömer TOY Ögrenci 14. 04. 1978 Sag
•Hamit FENDOGLU Belediye Bsk.17. 04. 1978 Sag
•Hanife FENDOGLU Ev Kadini 17. 04. 1978
•Bozkurt FENDOGLU Çocuk 17. 04. 1978
•Mehmet FENDOGLU Çocuk 17. 04. 1978
•Saip HAZER Ögrenci 18. 04. 1978 Sol
•Özcan TÜRKSEVER Ögrenci 18. 04. 1978 Sol
•Naci ERGÜVENLI Ögrenci 18. 04. 1978 Sol
•Dogan GÜL Ögrenci 18. 04. 1978 Sol
•Tahir KÖRÜKÇÜ Ögrenci 18. 04. 1978 Sag
•Murtaza IÇEN Ögretmen 21. 06. 1978 Sol
•Turgay GÜRPINAR Ögrenci 03. 08. 1978 Sol
•Yüksel MAZMANOGLU Esnaf 30. 08. 1978 Sol
•Hasan BASYURT Memur 22. 09. 1978 Sol
•Haci YIGIT Isçi 24. 09. 1978 Sol
•Müslüm KOYUNCU Serbest 24. 09. 1978 Sol
•Mehmet BENLI Ögrenci 24. 09. 1978 Belirsiz
•Ali BILMENER Ögrenci 24. 09. 1978 Sol
•Hasan ÇINAR Ögretmen 25. 09. 1978 Sol
•Sinasi SERDAROGLU Ögrenci 26. 09. 1978 Sol
•Recep EROGLU Serbest 27. 09. 1978 Sol
•Kemal PASAHAN Ögrenci 28. 09. 1978 Sag
•Vahap EREN Ögrenci 28. 09. 1978 Sol
•Ihsan ENGIN Ögrenci 09. 10. 1978 Sol
•Tahir ÖZYAZGAN Ögrenci 10. 10. 1978 Belirsiz
•Murtaza KAYA Ögretmen 25. 10. 1978 Sol
•H. Abdullah KÖSE Ögretmen 26. 10. 1978 Sag
•Hasan ÖZGÜR Çiftçi 02. 11. 1978 Sol
•Ramazan ORAL Ögretmen 03. 12. 1978 Sol
•Alisar DURHAN Serbest 20. 12. 1978 Sag
•Bülent GÜL Ögrenci 22. 12. 1978 Belirsiz
•Mustafa ÜNAL Eczaci 13. 06. 1979 Sol
•Nevzat YILDIRIM Ögretmen 08. 06. 1979 Sol
•Ali ELÇI PTT Müd. 19. 07. 1979 Sol
•Ertugrul EMIR Ögrenci 26. 08. 1979 Sol
•H. Hüseyin TULUK Mühendis 22. 09. 1979 Sol
•Mirza KORKMAZ Marangoz 24. 09. 1979 Sol
•Zeki SERELI Ögrenci 12. 10. 1979 Belirsiz
•Mustafa ÖCAL Odaci 16. 11. 1979 Belirsiz
•Hasan ÖZTÜRK Eczaci Kalfasi 20. 11. 1979 Sol
•Hüseyin ASLAN Emekli Memur26. 11. 1979 Sol
•Nurettin KILISDOGAN Isçi 08. 12. 1979 Sol
•Necati IÇEN Isçi 09. 12. 1979 Belirsiz
•Ömer ASLAN Ögretmen 10. 12. 1979 Belirsiz
•Mehmet YUMRUTEPE Sendikaci 26. 12. 1979 Sol
•Ahmet ÇELIK Ögrenci 27. 12. 1979 Sol
•Aziz SÜRÜ Ögrenci 29. 12. 1979 Sol
•H. Hüseyin ÇOLAKOGLU Isçi 09. 01. 1980 Sol
•Tahsin BEZENE Soför 21. 01. 1980 Sol
•Andan ÇIFTÇIOGLU Esnaf 05. 02. 1980 Sag
•Hasan DOGAN 20. 02. 1980 Sol
•Fahrettin AKSOY Ögrenc 24. 02. 1980 Sag
•Mehmet KIZILCIK 07. 03. 1980 Sag
•Enver KOÇ Isçi 19. 03. 1980 Sol
•Mehmet Ali ÇILESIZ Ögretmen 04. 04. 1980 Sag
•Halit ERTAS Ögretmen 09. 04. 1980 Sol
•Hidayet VARAN Soför 19. 04. 1980 Sag
•Hasan KARAGÖZ Ögretmen 28. 04. 1980 Sol
•Bektas MUTLU Ögretmen 09. 05. 1980 Sol
•Nusret ARIBANLI Isçi 17. 05. 1980 Sag
•Muharrem YILDIRIM Ögretmen 21. 06. 1980 Sol
•Sahap ÖZELÇI Tamirci 23. 06. 1980 Sag
•Ahmet ÖZDILEK Polis 08. 07. 1980 Belirsiz
•Vahap ÖKSÜZ Esnaf 17. 07. 1980 Belirsiz
•Bahattin KAYA Memur 17. 07. 1980 Sag
•Ihsan YILDIRIM Ögrenci 17. 07. 1980 Sag
•Mehmet DURAK Ögrenci 17. 07. 1980 Sag
•A. Seyit ERTAS 23. 07. 1980 Sol
•Ali KUTLAR Ögretmen 01. 08. 1980 Sol
•Sadik TOPER Isçi 05. 08. 1980 Sag
•Abbas KALI 14. 08. 1980 Sag
•Osman TERDI Bakkal 20. 08. 1980 Sag
•Abuzer KUTLU Kitapçi 25. 08. 1980 Sag
•Cemal GÜLER Gözlükçü 28. 08. 1980 Sol
•Semai ERCAN 09. 09. 1980 Sag
•Bektas TÜRK Çocuk 09. 09. 1980
•Mehmet KORKMAZ Soför 09. 09. 1980 Sag
•H. Hüseyin DEDE Ögretmen 09. 09. 1980 Sol
•Mahmut GÜLTAS Isçi 10. 09. 1980 Sag
•Selahattin KARATAS Ögretmen 11. 09. 1980 Sol
Yaralamayla da sonuçlanabilen siyasal olaylar
• Malatya’daki Demokratik Kitle Örgütlerinin ortaklasa düzenledikleri mitinge saldiri yapildi. 22’si agir olmak üzere 100’e yakin yarali (02. 02. 1975)
• TÖB-DER’in düzenledigi kapali salon toplantisina ülkücülerin saldirisi sonucu çikan olaylarda bir kisi öldürüldü, onlarca kisi yaralandi. Yüze yakin isyeri tahrip edildi. (15-16 Subat 1975)
• Arguvan Belediye Baskaninin oglu Naci Orhan silahli saldiridan agir yaralandi. (01. 07. 1975)
• Dogansehir’de ülkücüler, Ibrahim Elmas ve Hasar Basri Elmas’i döverek agir yaraladilar. (12. 08. 1975)
• Hasan Sahin (Emekli ögretmen, solcu) dövülerek yaralandi. (17. 09. 1975)
• Akçadag Ilkögretim Okulu’ndan 500 sol görüslü ögrenci, ülkücülerin saldirisina ugrayarak yaralandi ve okuldan uzaklastirildi.
• TÖB-DER Bölge Temsilcisi Ibrahim Nacar dövülerek agir yaralandi. (26. 02. 1976)
• Ticaret Lisesi Müdürü Mehmet Paçaci dövülerek agir yaralandi. (02. 03. 1976)
• TÖB-DER üyesi Haydar Daban, ülkücüler tarafindan dövülerek yaralandi. (30. 03. 1976)
• Yatili okul sinavlarina girmek için Hekimhan’dan Malatya’ya gelen 200 ögrenci komandolar tarafindan garajda dövüldü. (14. 05. 1976)
• Gayret Gazetesini basan Ülkücüler, malzemeleri dagitarak tahrip etti. (1976)
• Turan Emeksiz Lisesine saldiran ülkücülerle ögrenciler arasinda çikan çatismada 5 polis, çok sayida ögrenci yaralandi. (24. 03. 1977)
• Ilçe Seçim Kurulu üyesi ögretmen Hüseyin Yildirim, ugradigi saldirida yaralandi. (10. 04.1977)
• Malatya Egitim Enstitüsü’nü basan komandolar, 10 kiz ögrenciyi agir yaraladi.
• Ticaret Lisesi ögrencilerinden Sultan Alper ile Aynur Malatyali, ülkücülerin saldirisi sonucu yaralandi. (17. 03. 1978)
• Malatya Yüksek Meslek Lisesi’nde okuyan ögrenciler üzerine silahla ates açilmasi sonucu Ahmet Serif, Battal Erdem, Azmi Ayten agir yaralandi; Ahmet Serif Satilmis olay yerinde yasamini yitirdi. (05. 04. 1978)
• Çavusoglu Mahallesine yapilan silahli saldiri sonucu Zeynel Adigüzel öldü, Müslüm Adigüzel yaralandi. (17. 04. 1978)
• Derme Ilkokulu önünde bir taksiye ates edildi, üç kisi yaralandi.
• Egitim Enstitüsüne gece silahla ates edildi ve okul yakilmak istendi. (08. 06. 1978)
• Egitim Enstitüsünde bir grup ögrenci Valilige yürümek isterken çikan çatismada bir polis, iki sivil yaralandi. (28. 06. 1978)
Ülkücülerin gittigi Turan Emeksiz Caddesi üzerindeki bir kahve gece silahla tarandi, ikisi agir olmak üzere on kisi yaralandi. (14. 09. 1978)
• Silahli saldiriya ugrayan özel bir hastanenin bashekimi Dr. Mehmet Alp agir yaralandi. (08. 05. 1979)
• Gazeteci ve Turizm Müdürü Cumali Uyan, silahli saldiri sonucu agir yaralandi. (17. 05.1979)
• Ögretmen Ömer Bozkurt silahli saldirida yaralandi. (13. 09. 1979)
• Köy Koop Genel Baskan Yardimcisi Nurettin Elmasulu ugradigi silahli saldirida agir yaralandi. (20. 09. 1979)
• Salt Köprü Mahallesinde bir eve baskin düzenleyen silahli kisiler bir kisiyi öldürdü, iki kisiyi agir yaraladi. (25. 10. 1979)
• Dogansehir’de çikan silahli çatismada Adnan Çiftçioglu ölürken, Oktay Turan agir yaralandi. (07. 02. 1980)
Bu bilgiler, Malatya’da kurulu Görüs ve Gayret Gazetelerinin 1974-80 yillarinda yayimlanan
sayilarindan derlenmistir.
KAYNAKLAR
1) DIE Milletvekili Seçim Sonuçlari
2) Mahmut Makal, Karanligi Zorlayanlar, Basak Yayinlari, Ankara 1992, s. 86
3) TÖB-DER Dergisi, Sayi: 91, 15. 02.1975
4) Cumhuriyet Gazetesi, 18. 02.1975
5) TÖB-DER Dergisi, Sayi: 95, 15. 04. 1974
6) TÖB-DER Dergisi, Sayi: 4, 01.04.1975
7) Adana DGM Savciligi Iddianamesi (1975 / 24)
8) Adana DGM Iddianamesi
9) Gayret Gazetesi, 08. 11. 1975 - Malatya
10) Gayret Gazetesi, 08. 11. 1975 - Malatya
11) Gayret Gazetesi, 11. 11. 1975 - Malatya
12) Gayret Gazetesi, 10. 11. 1975 - Malatya
13) Abdullah URAZ, Sonhavadis Gazetesi, 20. 04. 1978
14) Erhan AKYILDIZ, Milliyet Gazetesi, 20. 04. 1978
15) Tercüman ve Milliyet Gazeteleri, 20. 04. 1978
16) Cumhuriyet Gazetesi, 21. 04. 1978
17) Sonhavadis, 20. 04. 1978
18) Cumhuriyet, 20. 04. 1978
19) Genis bilgi için bak.: 18, 19, 20 Nisan 1978 tarihli Tercüman, Milliyet, Cumhuriyet, Hürriyet
20) Cumhuriyet, 22. 04. 1978
21) Tercüman, 24. 04. 1978
22) 19-20.04.1978 tarihli Cumhuriyet, Tercüman, Sanhavadis, Hürriyet, Milliyet
23) Ortadogu Gazetesi, 23. 04. 1978
24) Hürriyet, 19. 04. 1978
25) Tekin ERER, Sonhavadis, 23. 04. 1978
26) Tercüman, 21. 04. 1978
27) Tercüman, 20. 04. 1978
28) Sonhavadis, 21. 04. 1978
29) Milliyet, 20. 04. 1978
30) Resit KISACIK, Cumhuriyet, 21. 04. 1978
31) 22.04.1978 tarihli Sonhavadis, Hürriyet, Milliyet Gazeteleri
32) 22.04.1978 tarihli Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet Gazeteleri
33) 22.04.1978 tarihli Milliyet, Sonhavadis, Hürriyet, Cumhuriyet Gazeteleri
Genis bilgi için:
* TÖB-DER Dergisi, Sayi: 90, 92, 94, 98, 102
* Alpay KABACALI, Cumhuriyet Gazetesi, 24. 04. 1978
* M. Resat GÜLEKEN, Milliyet, 24. 04. 1978
* Birikim Dergisi, Sayi: 39, Mayis 1978
* Muzaffer Ilhan Erdost, Fasizm ve Türkiye
* Ülke Dergisi, Sayi 8
* Aydinlik Gazetesi, 18, 19, 20, 21 Nisan 1978